6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
766
Okunma

Bu yaz, annemle birlikte, bir işe kalkıştık ve Çeşme’den ev kiraladık. Her şey oldukça ani gelişti. Annemde akşam yemek yiyorduk. Annem, ben ve annemin yakın bir dostu. Ev konusu açıldı. Dost teyze: “ A bizim sitede kiralık bir ev var. Hem de düşündüğün rakama “ dedi. Telefonunun rehberine girmesi ile bizim evi kiralamış olmamız arasında, en fazla, beş dakika vardır, eminim.
Hemen ertesi gün evi görmeye gittik. Kapıyı açtığımız anda gördüğümüz manzara tam bir felaketti. Daha doğrusu felaketmiş ama biz görememişiz. Çünkü aynı anda, annemin ve benim, genetik iyimserliğimiz devreye girdi ve biz evi saray gibi görüverdik. Ne gaflet-miş!
Sonraki günler tam bir koşuşturmacaydı. Ödeme işi halledildi. Temizliğe gidilecek gün kararlaştırıldı. Ekip toparlandı – annemin vazgeçilmezleri – malzemeler ayarlandı ve biz “ Biz gideriz ormana hey ormana “ havalarında eve gittik.
Ev, eşyalıydı. Yanımızda herhangi bir şey götürmeyecektik. Ortak karar; sadece yatak takımları ve özel kullanım eşyalarının götürülmesiydi. İki oda ve bir salondan oluşan eve dört koldan dağıldık. Annem, her zamanki gibi mutfağı seçti iş alanı olarak. İki yardımcı odaları paylaştılar. Ben de kâhya kadın olarak ortada kaldım. Kim “ Eser! “ dese oraya koştum, durdum bütün gün.
Gün bitmeye yaklaştığında, salonun ortasında, kocaman bir dağ oluşmuştu: Kullanılamayacak durumda olan eşyalar. Geriye de pek bir şey kalmamıştı zaten. Dağ bize bakıyor, biz dağa bakıyorduk.
“Biz ne yaptık?” İle” Bu eşyaları ne yapacağız? “ Arasında gidip, geliyordu düşüncelerimiz. Ne var ki; hissettiği olumsuzluğu kimse birbirine yansıtmıyordu. Lekeler içindeki pamuk yatakların yanında annemin dokuz saat aralıksız yıkadığı ve sonunda kullanılamaz olarak değerlendirdiği mutfak malzemeleri, onların da yanında ortalıktan toparladığımız bir yığın ıvır, zıvır eşya.
“ Mola.!” Herkesin tıkandığını ve ümitsizliğe düşmekte olduğunu hisseden annem duruma el koydu, sonunda. Hepimiz balkona çıktık, kendimizi koltuklara attık. Koltuklara oturan sadece bedenlerimizdi. Aklımız, içerde yığılı eşyalarda kalmıştı. O kadar eşya nereye sığacak?
On dakikalık ihtiyaç molasının ardından, sakinleştiğimize inanan annemin “ Kalk “ komutu ile ekip olarak içeri girdik. Gözlerimle salonu, duvarları ve tavanı tararken bir kapak dikkatimi çekti. Odaların birinde bulduğumuz ve anlam veremediğimiz, ne işe yaradığını çözemediğimiz merdivenle çok uyuşan bir kapak. Hemen vileda sopasını elime aldım, kapağı dürttüm. Açılıyordu. Ne yaptığımı takip eden annemin emektarı şimşek hızıyla gidip merdiveni getirdi. Kapağı açtığımızda derin, büyük bir tavan arası odası duruyordu karşımızda.
Eve girdiğimiz andan sonra yaşadığımız en büyük sevinçti bu keşif.
Son sevincimiz olduğunu bilmiyorduk, ne yazık ki….
DEVAM EDECEK…
Eser Akpınar
02.08.2010
İzmir