11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1454
Okunma
Haziran ayının sonlarına doğru yıllık iznimi kullanmak üzere işyerimden izin aldım. Bu aldığım izin, daha önceki yıllardaki gibi olmayacaktı. Her yıl genelde, imkanımız ölçüsünde, kısa da olsa tatil yapmaya çalışırız. Bütün bir yılın yorgunluğunu, değişik bir mekanda atarak döneriz işimizin başına.
Eşim, neredeyse emekli olalı iki yıl oluyor. İlk ayrıldığında, özlemle beklediği emekliliğin hevesini aldıktan sonra vakit geçiremez hale geldi. Kahve alışkanlığı da yoktur. O yüzden de, sezonluk olarak kiraladığı dükkanı işletmek üzere,bir sayfiye kasabasına gitmişti. İzin aldıktan sonra, kızım ile beraber yanına gitmek üzere yola çıktık. Yaklaşık olarak iki saatlik bir yolculuktan sonra oraya ulaştık.
Çalıştığım kuruma bağlı bir dinlenme tesisinin bir konutu da adıma tahsis edilmiş olduğundan, orada kalma sorununu da bu şekilde halletmiştik. Dükkanın olduğu yere, on iki km uzaklıkta olan bu tesise, özel arabamız ile gidip geliyorduk. Gidişimizin ilk günlerinde başlayan yağmur, neredeyse gelişimize kadar aralıklarla devam etti.
Eşim, fuar şeklinde düzenlenmiş bir yerde, tezgahı kurmuştu kendi başına. İlk kez, böyle bir deneyim yaşıyordum. Gündüz, saat 16.00’ a kadar tesisteydik. O saatten sonra da, tezgahı açmak için oraya gidiyorduk. Yağmur çok yağdığı için yabancı turist gelmemiş ve dolayısıyla da canlılık oluşmamıştı.
O güne kadar memuriyetten başka bir iş yapmamıştım. Masamdaki işlerimi yapar, ay başında da alacağım maaş belli olduğu için endişe duymazdım. Orada bulunan esnaf, akşam olmaya başlayınca, besmele çekerek tezgahlarını açıyordu. İlk günlerde, sadece çevremdeki insanları gözlemliyordum. Aile olarak da, sadece bir iki tezgah sahibi vardı.Farklı yerlerden, umutla gelen esnaf, üç aylık dönemi değerlendirmek için elinden geleni yapıyordu. Biz de dahil olmak üzere, hepsinin yüzünde, durgunluktan kaynaklanan bir mutsuzluk ifadesi vardı. Çoğu, evini, çocuklarını ve eşlerini memleketlerinde bırakarak gelmişlerdi.
Günler geçtikçe, esnafla tanışmaya, kaynaşmaya başladık. İşin en güzel tarafı da, tezgahında olmayan arkadaşlarının müşterileriyle ilgilenmeleriydi. Herhangi bir sebeple, tezgahından ayrılanın müşterilerine yanındaki veya karşısındaki tezgahın sahibi bakıyor ve satış yapıyordu.
O sırada, ortak noktalarının olduğunu da fark ettim. Bir araya geldiklerinde, hayat hikayelerini de dinleme şansım doğuyordu. Çoğu, iflas etmiş esnaftı. Kimisi, yakınları tarafından zarar uğratılmış ve ellerinde kalan çok az bir sermayeyle kendilerini oraya atmışlardı. En güzel tarafı da, bunu açık yüreklilikle anlatıyorlar ve hatta gülüyorlardı hallerine. Bir tanesi, iyice karamsarlığa düşşe, onun o halini gören esnaf arkadaşı hemen yanına geliyor ve ona moral vermeye çalışıyor, sakinleştiriyordu.
Tam bizim tezgahın karşısına, bizden sonra gelen bir esnafın hikayesi de beni çok etkiledi. Görünüşünden de belli olan Mustafa Abi, görmüş geçirmiş bir insandı. İlk geldiğinde, moralinin bozuk olduğu hemen anlaşılıyordu. Sonra, eşimle konuşmaya başladılar. Sohbetlerin sonunda da hikayesini duyma şansını yakaladım.
Epeyce bir varlığa sahip, tekstilde atölye sahibi bir insanmış. İşleri iyi giderken, ekonomik kriz patlak vermiş. Oğlunun da işlerini takip etmemesi yüzünden, işler iyice kötüleşmiş. Birkaç atölyesi varken, hiçbir şeyi kalmamış. Bir tek altındaki eski model bir minibüs ile çok az bir mal ile oraya gelmiş. Bu hale düşünce de eşi, onu bırakmış.Hikayesini anlattıktan sonra Eşime;
“ Ben sokak çocuğuyum artık. Benim kimsem yok. “ Diyor ve arkasından da kaderine kızıyordu.
Onları dinledikçe, bir işim ve düzenli bir gelirim olduğu için şükretmiştim. Bu trajediler arasında bile birbirlerine takılıyorlar ve şaka yapıyorlardı. Öbür yanımızdaki dükkanlardan bir tanesi, ithal parfüm satışı yapıyordu. Onlar da ailecek gelmişlerdi oraya. Onun yanındaki dükkanı ise arkadaşı çalıştırıyordu. Zaman ilerledikçe bizi de yabancı görmemeye başlamışlardı. Hatta bir anılarını anlattılar bize.
Parfüm satan Mehmet, yaza yakın bir yerden mal almış ve arkadaşı Taner’ e ;
“ Çok uygun bir mal buldum. Tanesini 3.50 den. 5.00 Tl den de satacağım “ demiş ve malı göstermiş. O da,
“ Arkadaşım, sen bu malı, aldığın yere geri ver. Bundan para kazanamazsın” demiş. Mehmet inat etmiş ve geri vermemiş.
Nitekim, Taner’ in dediği gibi olmuş. Aldığı fiyattan satmak zorunda kalmış. Bunu anlattıktan sonra, kahkahalarla gülmeye başlamışlardı.
Onlardan ve kısacık da olsa yaşadığım bu ticaret macerasında tanıdığım insanlardan ayrılırken, içimde bir burukluk hissettim. Eşim geldiğinde, kızım ve ben onları soruyoruz. Eşim de onlarla yaşadıklarını anlatıyor bize.
Yani anlayacağınız, diğer tatillerden farklı bir tatildi. Hem çalıştık, hem tatil yaptık. Bu vesileyle de, elimdekilerin kıymetini anlamış oldum. Güzel bir tatildi. Yorucu olsa da…