10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
867
Okunma

Neşe’den esen ani ayrılık rüzgarı Onur’u bir yaprak gibi titretmişti. Yaşadığı aşk; tatlı bir hoşluk katmıştı hayatına, mutluluk sarhoşu olmuştu oysa şu anda koca bir boşlukta hissediyordu kendini…
Acaba benim kadar sevmedi mi? ama “ayrılalım” derken ki ses tonu sanki “seni çok seviyorum ama mecburum” der gibiydi diye düşündü. Sonra;
- Bir kez daha şansımı denemeliyim. Cep telefonunu açmıyorsa ben de evlerinin önüne kadar giderim. Elbet görünce dayanamaz çıkar dışarı…
dedikten sonra ayağa kalktı ve yatak odasına doğru yöneldi. Kitaplığının üst rafındaki tomar halindeki beyaz kağıtlardan birini parmaklarının yardımıyla yavaşta çekti. Sonra salona geldi ve masanın üstündeki kalemi eline alarak içindeki duyguları satırlara dökmek istedi.
Onur ertesi günü uyandığında aynı kararlılıktaydı. Neşe’nin kendi üzerindeyken çok beğendiği bir tişörtü vardı uçuk sarı, onu hemen kafasından geçirdi. Pantolonunun kemerini bağlarken aynanın karşısında şöyle bir baktı ve aynada Neşe’nin hayalini gördü.. Gözlerini ovuşturdu yok hala sanki orada gibiydi.. Birden: “Seviyorum ben bu kızı bırakmayacağım” dedi yüreğinin ta içinden..
Koşar adımlarla evlerinin dik yokuşunu tırmandıktan sonra derin bir nefes aldı ve:
- Şunun şurasında bir durak sonra Neşe’nin evi çıkacak karşıma ve “dananın kuyruğu kopacak” diye fısıldadı. Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu.
- Neşe’nin evinin önüne geldiğinde hemen karşıdaki büfeye girdi ve Neşe’yi cep telefonundan değil de bu sefer ev telefonundan aradı. Bir yandan da inşallah Neşe çıkar telefona diye dualar etti.
Buyurun diyen ses şansına Neşe’nindi ve Onur kararlı bir ses tonuyla;
- Pencereyi aç karşı büfedeyim, yoksa eve kadar gelip zilinizi çalacağım”.
dedi ve hemen kapattı. Neşe’nin korkudan bir anda ateş sardı tüm vücudunu. “Yukarı çıkar da bu çocuk ne lazım” diyerek üstünü hemen değiştirdi ve “Anne ben bir kırtasiyeye gidiyorum, kalem ucum bitmiş de, hemen gelirim” diyerek apar topar dışarı çıktı. Ne hissettiğini kendi de bilmiyordu evet Onur’u seviyordu ama babasından çok çekiniyordu…
Neşe sağına soluna bakarak alalacele karşı caddeye geçti ve büfede suların konduğu dolabın kapağı açarak Onur’un duyabileceği bir ses tonuyla;
- Sen deli misin Onur, burada ne işin var? Hemen git buradan, babam görebilir…
“Onur seninle mutlaka konuşmam lazım” diye ısrar edince, Neşe “yalvarıyorum bak, sana zarar gelmesini istemiyorum, hadi git”
diyerek büfenin kapısına yönelirken, Onur elindeki zarfı Neşe’nin eline tutuşturarak;
- Lütfen Neşe bir daha düşün yalvarırım
dedi fakat Neşe tedirgin bir halde tekrar karşıya geçti. Apartmanın kapısını açtığında zarfı hemen tişörtünün içine soktu ve hızlı adımlarla evlerinin kapısına geldi. Anahtarı çevirirken meraktan kalbi duracak gibiydi.
Çarpan kapı sesiyle annesi;
- Neşe sen misin? Ne çabuk geldin..
diye seslendi.
Neşe “evet benim” diyerek doğruca odasına girerek kapıyı kapattı ve yatağın üzerine bağdaş kurarak zarfı açıp okumaya başladı.
“Aşkım;
Hayatımda beni en çok rahatlatan ağaç; çiçeğiyle, gölgesiyle ve kokusuyla ıhlamur ağacı olmuştur. Ben seni ıhlamur çiçeğine benzettim biliyor musun? Mevsiminde açtın çiçek gibi kalbime, acılarımı gölgeledin asil duruşunla.
Benim annem öz değildi. Çok sevmedi beni. Ne zaman hasta olsam, hep ayakta geçirirdim… Hiç yatağıma dumanı bardaktan tüten bir ıhlamur çayı getiren olmadı.. Neşe sen var ya sen, pırıl pırıl gözlerinle benim karanlık günlerime sarı şifa oldun…
Ne olur bir daha düşün! Bak aşk bir defa yaşanır diye duymuştum. Lütfen aşkımızı öldürmeyelim.. Belki bir gün bana ıhlamur da kaynatırsın kimbilir.Seni çok çok seviyorum.“
Neşe son satırı okurken yanaklarından dökülen yaşlar elmacık kemiklerinden süzülmüş doğrudan dizlerine akıyordu. Avuçlarını yukarı doğru açarak “Allahım ne olur bize yardım et” diye dua etti ve;
- Bu aşk bitmemeli, yoksa yazık olur bize.
diye içinden geçirdi. Acaba koşsa arkasından yetişebilir miydi? Ama evden kırtasiye bahanesiyle yeni çıkıp gelmişti bir daha çıkması şüphe uyandırabilirdi.
Etejerin üzerindeki cep telefonuna bir hamlede uzandı ve Onur’un evini aradı. Uzun uzun çaldırdı sonra;
- Off ya bende de akıl kalmadı, cep telefonu yok ki bu çocuğun, daha eve varmamıştır. Bir onbeş dakika sonra ararım”
derken Neşe’nin ağzı kulaklarındaydı. Ne kadar rahatlık çökmüştü üzerine, sırt üstü yattı yatağa ve iki kolunu yanlarına doğru açtı ve kalbini tuttu.
Onur ise bilmem kaçıncı üzüntüsünü yaşamanın bezginliğinden ağır ağır omuzları düşmüş bir şekilde kapıdan evine adım attı. Sarı tişörtünü bir çırpıda üzerinden çıkardı ve;
- Senin için giyinmiştim Neşe! Umurunda bile değilim senin
derken kaderine kızıyordu. Yatak odasına gidip pencereyi sonuna kadar açtı ve ağaçlara bakarken:
- Hiç mi derdiniz yok! Ne zaman baksam hep dimdik duruyorsunuz! Bir de bana bakın! ayakta durmaya mecalim yok..
tam arkasını döndüğünde telefon uzun uzun çalmaya başladı. Kim arıyor ki beni? merakıyla telefona doğru yöneldi. Ahizeyi kaldırdığında karşısındaki ses Neşe’nindi ve;
- Onur’cuğum; merak etme sana ıhlamur çayı yapacağım. Üstelik sevgimi de içine katacağım daha da lezzetli olacak biliyor musun?..
Onur telefonun ucunda sanki ıhlamur çayının mis gibi kokusunu almış gibi içine çekti ve; “içmiş kadar oldum” derken hayatının belki de en mutlu anını yaşıyordu.
SON
Aysel AKSÜMER
05.06.2010
-
-