9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1066
Okunma

Heyecan içinde, çok az uyuyarak geçirdiği gecenin ardından, erkenden kalkarak, oğlunun sevdiği börek ve poğaçalardan hazırlayan Ayşe, çayı demliyordu ki ev halkı da yavaş yavaş uyandı.
-Günaydın, Ayşe’ciğim, her tatil sabahı olduğu gibi, mutfaktan mis gibi kokular geliyor.
-Günaydın, sizlere bir şeyler hazırlayayım dedim.
İyi yapmışsın, Ulvi de özlemiştir, senin böreklerini, gençler haydi kalkın, Ayşe döktürmüş yine. Gülüş cümbüş yenilen yemeğin ardından ayrılık, geldi çattı.
-Ulvi, sana babalık taslayacak değilim, senin baban rahmetli oldu. Eğer kabul edersen, bir derdin sıkıntın olduğunda, yardımcı olabilecek, senden tecrübeli bir ağabey kabul edersen çok sevinirim. Burası senin de evin, ne zaman istersen gelip, istediğin kadar kalabilirsin. Hatta istersen kaydını aldıralım, liseye burada devam et.
-Vedat enişte sağol, kusura bakma eski alışkanlık enişte diyorum, ağabey sağ ol, henüz dedemlerden gizli geliyorum her şey yolun girerse, gelmeyi ben de isterim.
-Anacığım, ellerine sağlık, her şey çok güzeldi.
-Haydi Vedat ağabey, biz artık kaçalım, gecikip, milleti huylandırmadan, gidelim diyerek, ana oğulun duygusal ayrılık sahnesini kolaylaştırmaya çalıştı, İbrahim.
Ara sıra kaçamak geliş gidişlerle, bir süre devam etti, görüşmeleri. Bir defasında, anneannesine çok sık gitmesinden şüphelenen dede, Ulvi’nin peşinden, dünürün evine gidince, onun bu kaçak günlerinde, annesiyle buluştuğu ortaya çıktı.
Annesi aleyhine söylenenlere dayanamayan delikanlı, çantasını topladığı gibi annesinin yanında aldı soluğu. Zaten psikolojik iniş çıkışlar yaşadığı o yıl, dersleri de olumsuz etkilendiğinden, sınıfını tekrarlamak zorunda kaldı. Okumaya hevesli bir genç değildi, çalkantılarla geçmeye başlayan hayatı, tuz biber oldu.
Vedat’ın ve oğlu Ömer’in destek ve tavsiyelerine, annesinin yalvarmalarına rağmen, okula bir yıl ara verdi. Arada annesinde, arada dedesinde kalarak, aylak aylak zaman öldürmesi, hem annesini hem de aileyi çok üzüyordu.
Tam kaydımı artık Kartal’a aldırırım, Ömer ağabeyimin yardımlarıyla okulu bitiririm diye karar verişti ki , o uğursuz kaza haberiyle tüm aile sarsıldı.
Ramazan ayına bir hafta kala, İbrahim babasıyla bazı işlerini halletmek için arabalarıyla, Düzce’de kavşakta, kırmızı ışığın sönmesini, kendilerine yeşil yanmasını bekliyor. Yeşil sönmeden geçip giderim düşüncesindeki sorumsuz bir kamyoncunun sarıda yavaşlamadan, kendine kırmızı yanınca durmayıp hızla devam etmesi sonucu , şoför kapısı tarafından ağır bir darbe alan İbrahim, şuuru kapalı, ağır yaralı bir şekilde, acele ambulansla, İstanbul’a tam donanımlı bir hastaneye sevk ediliyor.
Haberi aldığımızda, günlerce dua ederek, yoğun bakım kapısında, bütün aile anne ve babaya teselli vermeye uğraşarak, bir yaşam ümidi için bekledik. Ne yazık ki on dört gün sonra, hep açmaya korktuğumuz telefondan, acı haber bizlere ulaştı. O gencecik, yüreği insan sevgisiyle dolu, delikanlı son nefesini vermişti. Eşim, çok sevdiği, kuzenini kaybetmenin üzüntüsünü yıllarca içinde taşıdı. Aradan on altı yıl gibi bir zaman geçmesine rağmen, andığımız zaman burnumuzun direğini sızlatan bir kayıp.
Bütün aile, Ayşe de en sevdiği yeğeni , şimdiki mutluluğunun mimarı, canı yeğeninin kaybıyla perişan, insanların kendilerini toparlamaları yıllar aldı.
O moral bozukluğuyla iki üç yıl ara veren Ulvi, Ömer ağabeyinin destekleriyle, liseyi dışardan bitirip, iki yıllık bir bölümü, tabiri caizse ite kaka tamamladı.
Ayşe’nin eşiyle hayatı, bu acı kayıp ve annesinin kaybı dışında mutlu devam ediyor.
Şu yıllarda Ömer’i sevdiği kızla evlendirip torunlarını seviyorlar. Askerliğini bitirip dönen Ulvi, çalışma hayatını da bir düzene koydu, annesine bir tek oğlunu evlendirip, mutluluğunu görmek kaldı.
Vedat emekli olup, Ayşe’nin köyüne iki katlı şirin bir ev yaparak, karısı ve ailesiyle emekliliğin tadını çıkarıyor. Bu mutluluğu hazırlayan İbrahim’e, her andığımızda, onu hatırlatan olayları konuştuğumuzda, hepimizin yaptığı gibi:
-Aaah İbrahim aaah, diyerek, dualar gönderiyor.
Gerçek Yaşamdan Öyküleştirilmiştir.
BİTTİ
3 Haziran 2010
Handan Akbaş