10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1961
Okunma

İnsan yaratılışında cahil olarak mı yaratılmıştır diye düşünülebilir. Oysaki hayır. Çünkü, onun yaratılışıyla birlikte kendisine akıl, mantık, düşünme, bilgi, kabiliyet, beceri, yetenek, azim, haya, edep, ar, namus vb. gibi… sayılmayacak kadar çok değerli donatılar yüklenerek süslenmiştir. İlim de onun asil benliğine gizli bir hazine olarak yüklenmiştir.
Her türlü donanımı mükemmel olan insanın, cahillikten kurtulup bilgeliğe ulaşması için, kendisine ışık tutacak olan ilimle meşgul olması, olmazsa olmazlardan olduğu da apaçık bir gerçektir. İnsan, ilimle uğraşıp araştırmalar yapabilmesi için, bunun anahtarı olan aklını çok iyi kullanmalıdır, insan olmanın şeref ve haysiyetini zirveye taşımasını da başarmalıdır.
Kendisinde erişilmez ve keşfedilemez güç bulunan insana, bu (ilmin gizli hazine) gücünü keşfedip nasıl kullanacağını da yükleyen tarafından kullandırıldığını da düşünmemek elde değildir. Aksini iddia etmek neyi değiştirir. Yada iddia edilirse gerçekler değişir mi?
İlim iç içe örülmüş gizemli bir gizli hazinedir. Onunla ilgilenip, inceleyecekte aklı sayesinde sadece insandır. İlimle ne kadar ilgilenilirse, o da o ölçüde derinleşir, genişler, büyür, çoğalır, artar ve gelişir. İlmin ilkini bilmek zor olduğu kadar, sonunu keşfetmekte o derece zordur. Onunla ne kadar uğraşılırsa, o da o ölçüde ve o nispette ortaya çıkar, yaygınlaşır, herkes tarafından öğrenilir, bilinir. Piyasaya sunulduğunda ise, ondan bütün insanlık yararlanır.
Kâinatın gizemli sırları, insanı çepeçevre kuşatmıştır. İçinde yaşadığı dünyasında ise bir yolculuk hareketinin seyrinin devam ettiğini insan sezmiştir. O da ister istemez insanı ilimle uğraşmaya kendisini ve çevresini tanımaya zorlamıştır. İlim sayesinde olacak ki, insanlık zamanına göre de gelişmeyi ve kalkınmayı da başarmıştır. Buluşlarına ara vermeden yenilerini eklemeyi ihmal etmeyen insan, ilmin sonsuzluğunu görmüş ve boş durmamıştır. İlmin sayesinde bilinmeyen kıtaları, okyanusları, gezegenleri ve uzayı… keşfetmiş, mütemadiyen bilinmeyenleri keşfedip ortaya çıkarmaya çalışmaktadır…
Kâinatta bir yolculuk seyrinin olduğunu, bu yolculuk seyrinde (akışında) yer alan insan nereden gelip, nereye gittiğini her zaman merak etmiştir, etmektedir ve edecektir de. Ölümlü yaratılmanın ölümsüzlüğünü de yakalayabilmek için, sonsuz ve amansız çaba sarf etmektedir. Bunun içinde fizik ötesi alemleri de keşfetmeye çalışmaktadır. Bu alandaki çalışmalarının sonuçlarını da insanlık merakla takip etmekte ve neticesini de sabırsızlıkla beklemektedir. Fakat görünen o ki, her geçen gün ölümsüzlüğün olamayacağını da kavrayan insan, ölümün gerekliliğine boyun eğmekten başka çarenin olmadığını da bilmektedir.
Her işin, her oluşumun bir başı bir sonu vardır. Örneğin; sabah olur akşam olur. Canlılar doğar, büyür yok olur. İşinize gidersiniz gelirsiniz. Okullar açılır kapanır. Savaşlar başlatılır bitirilir… vs... vs… İşte bu tüm olayların her birisinin birer ilim sayesinde oluştuğunu anlamak zor olmasa gerek. Buradan hareketle denebilir ki, her olgunun, her hareketin birer ilim sayesinde oluşmakta olduğu bilinmektedir. Örneği çoğaltılabilecek tüm bu oluşan olguların bir kısmı gerçek ilim sahibinin belirlediği sayesinde kendiliğinden oluşurken, bir kısmı da insana verilen akıl sayesinde planlanıp programlanması sonucunda oluşmaktadır.
Her insan ,her aile ve her okul ayrı ayrı birer bilim yuvasıdır. İçinde yaşadığımız kainat ise, hem insanı, hem aileyi ve hem de okulu içerisinde barındıran en büyük ilim yuvasıdır. İlim yuvalarına sahip çıkmak herkesin (insanlığın) görevidir… İlim sayesinde insanlık, her geçen gün bir adım daha ileriye gitmeyi her zaman başarmıştır.
Konuşan ve düşünen insan, ilmi araştırmalar sonucunda; resimden yazıya, tekerden kağnıya, karasabandan traktöre, balondan uçağa, saldan gemiye, deriden kumaşa, baruttan bombaya, mancınıktan füzeye, çıradan elektriğe, dumandan telefona, radyodan televizyona, daktilodan bilgisayara… ve bunların sonucunda da internete ulaşmıştır. Böylece kocaman bilinen dünya ve dünyada olup bitenleri evlere taşımayı başarmıştır.
Buradan da anlaşılmaktadır ki, ilmi araştırmalarda her tez, her buluş, düşünceyi kanatlandırıp yükseklere çıkararak zirveyi oluştururken, aynı zamanda da düşüncenin ufkunu zorlayıp yeni yeni fikirlerin önünü açmayı tetiklemektedir. Aynı zamanda ilim, bilim sayesinde aklın sınırlarını zorlayarak gerçekleri ortaya çıkartan ve sonrada onları çoğaltıp desteleyerek, onları tek tek kırpan bir olgunun yatağıdır denilebilir.
Görünen o ki, insanlık isterse çok çalışıp çabalayıp ilim sayesinde dünyayı güzelleştirip süsleyerek yaşanabilir mükemmel bir abide-i saray haline getirir, ya da ilmi şer alanda kullanarak içinde yaşadığı dünyasını yaşanamaz bir viraneye dönüştürür… Tabiri caizse insanlık içinde yaşadığı dünyasını ilmi sayesinde ya güllük gülistanlık, ya da çöplük, dikenlik yapar.
İşte neticede görülüyor ki, ilim gizli bir hazinedir. Ne mutlu ilimle meşgul olup, kendini bilip, ilmi hakkıyla yad edip, insanlık âlemine sunanlara… Yine bin teşekkürler olsun dünyayı çöplük dikenlik ve virane olmaktan kurtararak, güllük gülistanlık haline getirenlere…
Cemalettin GÜRPINAR