Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
AY
AYHANGÜNAY

ÇANAKKALE’DE DİYARBAKIR’ I GÖRMEK

Yorum

ÇANAKKALE’DE DİYARBAKIR’ I GÖRMEK

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

786

Okunma

ÇANAKKALE’DE DİYARBAKIR’ I GÖRMEK

ÇANAKKALE’DE DİYARBAKIR’ I GÖRMEK
Bir gurup öğrenci kafilesi ile birlikte ikibin yedi yılında Çanakkale’ye geziye gittik. Kafilemizi karşılayan görevli arkadaşlar çok ilgiliydiler. Çanakkale’de bir hafta kaldık. Program süresince Çanakkale destanının yazıldığı Gelibolu Yarımadasını ve Truva Antik Şehrini gezme fırsatımız oldu. Kafilemizi gezdirme görevi profesyonel rehber öğretmenlere verilmişti. Önce araç taşıyan deniz feribotları ile Gelibolu Yarımadasının Sed’ül Bahir limanına çıktık. Melik Ahmet Lisesi’nden, Alparslan Lisesi’nden götürdüğümüz öğrencilerin keyiflerine diyecek yoktu. Gelibolu yarımadasının kıyı beldesi olan Sed’ül Bahire çıktığımızda, rehber arkadaşlar gezeceğimiz yerleri kısaca anlattılar. Belli ki derslerine iyi çalışmışlardı. Halk Eğitimi Merkezinin açtığı kursları başarı ile bitiren öğretmenler derneklerini kurmuşlar. İlgili kamu kuruluşlarından turist kafilelerini gezdirme izin ve yetkisini de almışlar. Çanakkale’den başlayarak şehitliğe gidip, gezip dönmek bir gününüzü alıyor. Gezmek isteyen kafileler öncelikle bu derneğe gidip paralarını yatırıyorlar, sonra rehber öğretmenlerin kılavuzluğunda geziye çıkabiliyorlar. Gittiğimiz yıl, 70 lira civarında bir para rehber öğretmenlere kalıyordu.
Gezimizin birinci günü Gelibolu Yarımadasını gezdik. Gelibolu Yarımadası; Doğal güzelliğinin yanı sıra, dedelerimizin kahramanca mücadelesi ile de destan olmuş bir yer. Rehber arkadaşlar, bizlere Tabyaları gezdirirken, yaşanan sıkıntıları, zorlukları anlattılar. Bu anlatılanlar bizleri 1915 li yıllara götürüp getirdi. Hele Salih Çavuş’un dillere destan gayreti, 250 kg ağırlığındaki top mermisini alıp topa yerleştirdiği yer ve olay bizleri bir başka etkilemişti. Birbiri ardına sıralanan kıyıdaki tabyaları gezdikten sonra yarımadanın içlerine doğru gezimiz devam etti. Tevafuk, günlerden cuma. Namazları kılıp gezimize devam ettik.1990 yıllarda yapılan Çanakkale Şehitler Abidesini ziyaret etme fırsatını bulduk. Diyarbakırlısından tutun ta İstanbullusuna kadar, oradan Yozgatlı ve Osmaniyelisine kısacası yurdumuzun dört bir yanından vatan evladı gencecik yaşlarında, kutsal değerler uğruna gelip şehit olmuş, yanayana düşmüş ve koyun koyuna yatmışlar. Toprak, arkadaşları olmuş. Şehitlikte bunları gördük. Şehitlikte kendi illerimizden, ilçelerimizden birilerini aradık, buldukta. Diyarbakır Çüngüş’ten Çanakkale’ye kadar gelip şehit olmuş köylüm Hasan Amca’nın adına rastladım. Öğrencilere bunu görmelerini, o dönemi hatırlamalarını, anlamalarını istedim. Diyarbakır Çüngüş neresi Çanakkale neresi. Anafartalar, Conkbayırı… Siperler… Göğüs göğse çarpışmalar. Fışkırır ruhi beşer ve Limon Van Sanders. Zafer, çok manidar! Neyse… Akşam saatlerinde gezimizi bitirip geri dönüyoruz. Dönüşte; rehber arkadaşın geziyi özetleyen duygusal, etkileyici ve öğretici konuşması bizi çok etkiledi. Konakladığımız yere geç saatlerde gelmiştik.
Gezi programının ikinci gününde Turuva Antik Şehri vardı. Kahvaltıdan sonra otobüslere bindik. Antik şehre doğru yol aldık. Antik Şehir kaldığımız yere yakın, yarım saat mesafede. Kısa bir süre sonra oradaydık. Gezi amacı ile gelen çok sayıda yerli ve yabancı turist vardı. Giriş ücretli. Bilet on lira. Adamların atı bile para. Hikâye şöyle;
Troya’yı savaşla fethedemeyeceklerini anlayan Akhalılar bir hile hazırlarlar. Devasa bir tahta atı Troyalılara hediye olarak sunduktan sonra, savaşı artık bırakıp evlerine dönecekleri izlenimini yaratırlar. Ama gemileriyle uzaklaşıp Bozcaada’nın arkasında beklemeye koyulurlar. Troyalılar hediyenin tanrılara adandığını düşünerek kabul ederler. Savaşın yorgunluğu ve kutlamalarda içilen şarabın etkisiyle herkes uyuduğunda tahta ata gizlenen Akha askerleri atın içinden çıkarak, diğer askerlerin içeri girmesini sağlar, kaleyi ele geçirir ve kenti yağmalarlar.
Hikâye bu kadar. Truva savaşında hile olarak kullanılan ünlü Truva atının 1980’lerde bir Alman belgesel filmi için yapılan dev maketi de ören yerinin girişinde karşılıyor sizi. Atın gövdesine merdivenle çıkıp içinde oturabiliyor. Bunun için on lira veriliyor. Amacım Çanakkale’nin tarihi ve turistik yerlerini tanıtmak değil elbette. Bunun yanı sıra Diyarbakır’ımızı düşünmeye teşvik etmek. Gezilen alan bir futbol sahası büyüklüğünde. Küçümsemek için söylemiyorum, gördüklerimi aktarıyorum. Öğrencilerle birlikte Antik Şehri gezdikten sonra dinlenmeleri için oturmalarını söyledim. Kadim Şehrimiz Diyarbakır’ı düşünmelerini istedim. Karşılaştırma yapmaları gibi bir amacım yoktu. Sadece tarih bilinci oluşturmaya yardımcı olabilirmiyim amacındaydım. Diyarbakır ile ilgili binlerce tarihi hikâye anlatabilirim. Tarihi eserlerimizinin hikâyesini anlatmadan sadece başlıklara değinsek bile sayfalarca yazmamız gerekir. Dinlerin buluştuğu, yaşadığı ve bu doğrultuda eserlerin verildiği tarihi şehrimizi düşünün! Bir de futbol sahası büyüklüğünde tarihi bir yeri. Çanakkale’den Diyarbakır ‘a bakınca sahipsizliği daha net görebiliyorsunuz.On bin sahabenin medfun olduğu bilgisi bile, ilimizin öneminin anlaşılması için yeter. İlimiz; surlarımız, camilerimiz, kiliselerimiz, köprülerimiz, hanlarımız, hamamlarımız ile saymakla bitiremeyeceğimiz tarihi zenginliklere sahip. Adeta tarihi bir açık hava müzesini andıran ilimiz hak ettiği ilgiyi göremiyor ve hak ettiği yerde değil. Hamasi duygularla değil akılcı politikalarla ilimizin tanıtımının yapılması gerekmektedir. Bu amaçla;
1.Öncelikle düşünce dünyamızın restore edilerek tarih bilincimizin yeniden canlandırılması lazımdır.
2. Reklam ve benzeri çalışmalarla ilimizin tanıtımının yapılması,
3.Turların ilimizi de içine alan gezi programları düzenlemesinin sağlanması,
4. Konaklama hizmetlerinin profesyonel bir mantıkla sunulması,
5.İlimizi tanıtacak profesyonel rehber öğretmenlerin yetiştirilmesi,
6. Görsel ve işitsel basının(tanıtıcı broşür, kitap, dergi, gazete vb. yayınlar) tanıtım için kullanılması,
7.Tarihi dokuyu istila eden çarpık kentleşmenin önüne geçilerek, tarihi mekânlardaki gecekondulaşmanın önlenmesi, tarihi eserlerin görünür hale getirilmesi şeklinde çok sayıda öneri sunulabilir.
Önerilerimiz veya önerilerinizin hayata geçirilmesi sadece A kamu kurumunun görevi değildir. Kültür Bakanlığı, Vakıflar Müdürlüğü, Diyarbakır’daki bütün kamu kurumları, sivil tolum kuruluşları ve bizlere görevler düşmektedir. Yaşadığımız kente sahip çıkmamız temennisi ile…


Ayhan GÜNAY

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Çanakkale’de diyarbakır’ ı görmek Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Çanakkale’de diyarbakır’ ı görmek yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ÇANAKKALE’DE DİYARBAKIR’ I GÖRMEK yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL