17
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1962
Okunma

Gecenin bir yarısı, yatakhanenin ışıkları yanmış, o şaşkınlıkla, etrafıma bakmaya çalışıyordum. Benim gibi, diğer arkadaşlarım da, ne olduğunu anlamak için yataklarından doğrulmaya çalışıyorlardı.
Şaşırmamamız gereken bir durumdu . Her akşam genelde, bu durumla karşılaşıyorduk. Gece nöbeti olan öğretmenler, farklı siyasi görüşteydiler. Herkes, bizi kendi tarafına çekmeye çalışıyordu.
İdeolojilerini anlatıyor, sonra da ezberimize aldırdıklarını, tekrar ettiriyorlardı. Uyku düzenim bozulmuştu. Gözlerimin altı, uykusuzluk ve stresin etkisiyle morarmıştı sanki. Psikolojim de bozulmuştu. Ne umutlarla gelmiştim. Ailem, ne umutlarla göndermişti beni. Parasız yatılı okul… Bizler, gelecekleriydik. Bize, geleceklerini emanet etmişlerdi.
Başka da çarem yoktu aslında. Okumak istiyordum. Vatanıma, milletime faydalı bir vatandaş olmak istiyordum. Babam, beni okula teslim edip giderken, arkasına dönüp bir kez daha bakmıştı. O an, bakışında, çaresizliğini görmüştüm.
Anlatamıyordum bu durumu ona. Sayfalarca yazdığım mektuplara; bu ayrıntıyı sığdıramıyordum. Sağ ve sol görüşün ne olduğunu bilemeden, tam ortasında kalmıştım. Bilinçsizce, anlatılanları hafızamda tutmaya çalışıyordum. Unutmamalıydım. Unuttuğum anda, bana onları hatırlatacak, yüzüme inecek, tokatlar vardı. Unutmuyordum. Sadece, uyumak istiyordum.
Soğuk yatakhanenin, kararmış fakat uykuyla bütünleşmiş halini istiyordum. Küçücük bedenim, ruhum, huzur istiyordu. O mektuplarda, “ Baba ! Beni kurtar buradan. Böyle okul istemiyorum. Ben, köyümden yürüyerek, ilçeye gitmek istiyorum. Orada okumak istiyorum. “ Demek istiyordum. Fakat yapamıyordum. Babamın imzaladığı, sözleşme aklıma geliyor ve susuyordum.
Yatağımın içinde, sessizce ağlıyordum. Erkek olduğumu unutarak. Çocuk olduğumu hatırlayarak. Evet çocuktum.
Sağı ve solu da öğrenmiştim en sonunda. İyi de öğretmişlerdi. Beni kaybetmişlerdi. Ne fark ederdi onlar için. Ha bir eksik, ha bir fazla.
En son yazdığım mektubuma yazabilmiştim . Babam geldi. Beni aldı, bir yere götürdü. İstanbul’ da… Düşünen bir adam, bir bahçeye oturmuş, taşlaşmış bir şekilde, bir yere bakıyordu. Gözleri dalmış, gitmiş… Sanki bu dünyaya ait değildi.
Kurtarmıştı beni babam en sonunda… Cezasını da ödemişti. Uykusuz gecelerimin diyetini de ben ödemiştim. Uzun bir süre gördüğüm tedaviyle.
Bir türlü anlayamamıştım. Sağ ve solun birbirlerine olan kinini, nefretini. Sağlığıma kavuşmuştum. Başka okulda, öğrenimimi devam edip bitirmiştim.
O okuldan, bana kalan tek hatıra, hala devam ettirdiğim devamlı, oradan oraya yürüme alışkanlığım kalmıştı.
O gördüğüm düşünen adam, neyi düşünüyordu acaba ? Hala onu merak ediyorum.