9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1021
Okunma

Yorgun ve canımın hiç bir şey yapmak istemediği zamanlarda, açar penceremi uzun uzun gökyüzüne bakarım. Her bakışımda, aynı yaşama sevincini alırım ve yüce mevlanın güzel eserini hayranlıkla izlerim.
Bizler herşeyden sıkılabiliyoruz, bazen sabahları biraz daha uyamak istiyoruz. Hatta sıcak yaz günlerinin özlemi ile yanıp tutuşuyoruz. Hiç bir şey yapmadan deniz, kum ve güneşin keyfini çıkardığımız tatiller yaratabiliyoruz kendimize ve 365 günde bir otuz gün tatil yapabiliyoruz.
Peki doğa öyle mi? Ne bitmez tükenmez bir enerjisi var. Mesela güneş; her sabah sarının en güzel tonu parlak ışıl ışıl elbisesiyle gökyüzünden bir manken edasıyla yeryüzüne süzülüyor. Sıcacık ve içten bir şekilde gülümsüyor. Akşam da aynı zerafetiyle huzurlarınızdan çekiliyorum dercesine uykuya çekiliyor. Ama hiç sıkılmadan aynı tempoda, izin, hastalık vs. nedenlerle ayrılmadan görevini titizlikle yapıyor.
Tiyatro sanatçılarının perde kapanışındaki saygıyla seyircisini selamlayışı gibi bu seferde gökyüzünün gündüz kuşağı kapanışı başlar. Gösterişli yıldızlar ve başrol oyuncusu "Ay" sahnesini alır ve muhteşem bir gösteri sunar yeryüzüne..
Hangi havai fişek veya animasyon şovu şimşeğin gökyüzünden yeryüzüne yansıttığı şekilleri verebilir ki, en aydınlatma gücü yüksek flaştır bu ışık....
Bulutları ise haber beklediğim postacılara benzetirim. Açık oldukları zaman iyi haber, kapalı oldukları zaman hep kötü haber alacakmışım gibi gelir.
Yağmur ve kar da sanki gökyüzünün hayırlı iki evladı gibidir. Her iki de bereket, bolluk ve güzelliğin sembolüdür.
Tabiata aşığım ben elimde değil ve bana çok iyi geliyor ilaç gibi...
Sevgilerimle...