37
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2930
Okunma


Sevgili arkadaşlarım, malum önümüzdeki cumartesi Ankara etkinliğimiz var. Sevgili yöneticimiz Ansızın, bu konuyla ilgili bana bir görev verdi.
-Emine Bacım, uzaktan yakından gelecek dostlarımız var, restoran ya düşünür, ya düşünmez; sen yapabildiğin kadar kurabiye, pasta, kek yap da gel.
Yöneticimiz ister de ben yapmaz mıyım hiç! Baş üstüne deyip, kolları sıvadım. Sıvadım sıvamasına da, ben köylü çocuğuyum, kek kurabiye bilmem ki. Ben ancak, mantar gibi hamur yoğurur, nar gibi katmer yaparım. Katmer yaparım lafını duyan Ayhan başladı bağırmaya:
-Benim tansiyonum var; öldürecek misin sen beniii!
Sağ olsun, Eser hemen imdadıma yetişti:
-Ben yıllardır, günlerde pasta kurabiye yapmaktan, bu işin uzmanı oldum. Ben sana yardım ederim.
Uzaklardan sevgili Su_Misali elinde kovayla koşarak geliyor:
-Can yüreklim, hamurun suyunu ben katayım. Okyanustan mı alayım, yoksa denizden mi? böylelikle tuzdan da tasarruf etmiş oluruz.
-Okyanustan doldur can yüreklim, okyanustannn! Bizi denizler almaz ki.
Nermin kardeşim bağırıyor:
-Benim şekerim varrr! Bana göre de bir şeyler yapınnn!
-Korkma Nerminciğim, bende de var. Haydi koş, beraber yapalım.Bakalım başımızın çaresine…
Sevgili Nilkurt bir kasa mandalina getirmiş:
-Ben gelemiyorum; ama çorbada tuzum olsun. Mandalinaları da koyun ki, kokulu olsun. Hem benim yokluğumda Nur’a sahip çıkın.
Ayşe Ablamız elinde Kur-an kenarda sessiz sessiz okuyor.
-Hamurumuz bereketli olsun.
Tacettin komutanım çok üzgün:
-Ben toruna sürpriz yapacağım derken, torun bana sürpriz yaptı. Çok üzgünüm aranızda olamayacağım için. Benim yerime de eğlenin.
Tacettin komutanın gelmeyeceğini öğrenen Bedri komutan:
-Taco gelmezse ben de gelmemmm! Onsuz boğazımdan lokma geçmez lokmaaa!
Toynak kardeşimiz çok telaşlı, sağa sola koşup, salon ayarlama derdine düşmüş. Gelen misafirlerini iyi ağırlamak istiyor anlaşılan. Kendisine kolaylıklar dilerim.
Ağyar elinde fotoğraf makinesi, koşarak geliyor:
-Beni unutursunuz ha! Ben de sizin boy boy fotoğraflarınızı çekip, magazin sayfalarında yayınlamazsam bana da Ağyar demesinler. Görün bakalım! Siz şimdi yalnız sokağa çıkabilecek misiniz? Yanınıza kim yaklaşırsa yaklaşsın, sevgiliniz diye yazıp çizecekler. Bitti özgürlüğünüz bittiiii!
Ağyarın bu sözünü duyan sevgili yöneticimiz Ansızın:
-Hop hoppp! Ben bacılarıma laf söyletmem. Hele bir dene; siteden atarım !
Engin Bey elinde dizüstü bilgisayarı, yanımıza geliyor:
-Ben de gelmek isterdim; ama bitirmem gereken romanım var. Birkaç bölüm kaldı. Ben bitirince Fikret editörlüğünü yapacak. Sanırım ikimiz de gelemeyeceğiz. Bizi mazur görün ne olur.
Aynur Engindeniz bana telefon etti:
-Gelmeyi çok isterdim Emine; fakat kızları bırakacak kimsem yok. Malum devir kötü; kız çocuğu kimselere emanet edilmiyor. Anneciğim de memlekette. Bir daha ki sefere kısmetse.
-Eh ne yapalım, kızlar büyüsün, öyle gel. Biz hep buradayız.
Güler bir leğen bulguru yüklenmiş, tıslaya tıslaya geliyor:
-Ben Adanalıyım; ben de çiğ köfte yapacağım. Şöyle acılı tarafındannn!
Uzaklardan Yükselenyıldız göründü. Elinde yıldızdan kurabiye kalıpları var:
-Benim kurabiyelerim yıldız şeklinde olsun; yoksa yememmm!
Donkişot çok sinirlendi yine:
-Zıkkımın kökünü yeee! Yuvarlak kurabiye yesen ölür müsünnn!
Yılmaz kardeşim, birlik ve beraberlikten yana.
-Memleketimiz bölünmesin, doğusuyla, batısıyla her karış toprağı bizim. Biz kardeşiz, kardeş kalacağız. Bizleri bölüp parçalamaya kimsenin gücü yetmezzzz!
Sevgili Kardanadam, havaların ısınmasını bahane ediyor:
-Sen aklını mı yitirdin Emine, bu sıcakta dışarı çıkamam; eririm ben.
Irıza kardeşim ne yapacağını bilmiyormuş şimdilik. Park da ki, topal serçesini emanet edecek birini bulursa gelecekmiş. Kedilerin kapmasından korkuyormuş. Serçe topal ya, uçamıyormuş.
-Düşündüğün şeye bak Irıza, koy kafese onu da getir. Hem kuşun gözü gönlü açılır kardeşim.
Direniş kardeşim üzgünmüş, yurtdışında olduğu için gelemiyormuş; ama uydu aracılığı ile programı izleyecekmiş. Duyduğuma göre, Melisa31 hâlâ sevda yokuşunda tırmanıyormuş. Yokuşu çıkarsa, belki ‘gelebilirim’ diyor. Saliha73 babasının yasını henüz bitirmemiş. Yakınlarda yası biterse, güzel yazılar yazacakmış. Ankaralı dostlarımız. Ayten Çıkrıkçı, mavideydisevgi, Siyahgecem, Aysel, Nurcan, Handan ve ismini hatırlayamadığım bir çok arkadaşım yollara çıkmış bizi bekliyorlarmış.
Hasan Dağ ile Gamze Dağ, balayılarını hâlâ bitirememişler:
-Otelin balayı odası varsa geliriz. Yoksa bizi hiç çağırmayın gelemeyiz.
Birde etkinlikte okunacak güzel şiirler seçilmiş. Bu şiirlerin sahipleri, Afet Kırat, Abdulhadi Bay, Hakan Kurtalan, Mustafa Yaralı, Ümit Zeki, şiirlerini okutacak, güzel sesleri de getirmeyi unutmasınlar. Suskunbiradam’ı, Kalimera’yı, Sevinç Hanımı da getirin. Yoksa benim cırtlak sesime kalırsınız haberiniz olsunnn!
Oradan buradan derken tepsiler dolusu ikramları yaptık. Ben diyorum ki, hazır Ankara’ya gitmişken, Ayhan Bey’in pazarcılık becerilerinden yaralanıp, Kızılay meydanında kermes çadırları kuralım. Yaptığımız ikramları satalım. Topladığımız paralarla, kendimize bir yayınevi kuralım. Böylelikle yazdığımız öyküleri romanları bastıracak yayınevi aramaktan kurtulmuş oluruz. Benim romanın bitmesine az kaldı daaaa!
20/ 04/ 2010/ Emine/ Manisa
DEĞERLİ ARKADAŞLARIM, YAPACAĞIMIZ ETKİNLİĞİ, MİZAHİ BİR DİLLE ANLATMAYA, AKLIMA GELEN DOSTLARIMIN ADINI YAZMAYA GAYRET ETTİM. TABİ Kİ HEPİMİZ BU KADAR DEĞİLİZ. İSİMLERİMİZ SAYFALARA SIĞMAYABİLİR; AMA BENİM YÜREĞİM ÇOK BÜYÜK. ORADA HEPİNİZE YER VAR. HEPİNİZE SEVGİLER, SAYGILAR… SİZLERİ ÇOK SEVİYORUM. BİZ KOCAMAN BİR AİLEYİZ…