Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
mehmetdeveci
mehmetdeveci

Mahallenin derin adamı Ebu Zer dayı

Yorum

Mahallenin derin adamı Ebu Zer dayı

1

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

886

Okunma

Mahallenin derin adamı Ebu Zer dayı

Mahallenin derin adamı Ebu Zer dayı

Ebu Zer dayı… Siz tanımazsınız onu.
Öyle seçkin biri falan da değil.
Mahallede kimsenin yapamayacağı işleri yapar. “Hamal”diyorlar ona .Yükünü taşıyor şehrin.
Gözle görülebilen, hacim olarak ağır, kimselerin tenezzül etmeyeceği ne varsa yüreğine sığan, taşır onu…


Yok! Öyle herkesin işine falan da gitmez.
Para her şey değildir onda, seçicidir. Ölçülerine uymalı öncelikle. Bir nevi standartları var yani.
Çalıştığı kişi, adam olacak kendince!, sevecek işini yaptığı kimseyi.


Onu ilk 17’li yaşlarımda, zahire dükkânı önünde, ağırlığımı bir ayağıma verip de kollarımı karnıma dolayarak seyrettiğim; iki misli ağırlığındaki yem çuvallarını taşıdığı dönemlerden bilirim.



Çalışırken değişik bir coşku hali olurdu yıpranmış yüzünde, kurduğu Kürtçe cümlecikleriyle dışa vururdu sevincini.
Eli ekmek tutuyordu ya, işinde çalıştığı kişi ondan memnundu ya demeyin keyfine. Kimselere eyvallahı olmazdı artık.

“Bir ihtiyacın var mı Ebu Zer dayı?” sorusuna “her şeyim var oglum”diye cevap verirdi. Evet, her şeyi vardı; kuvvetli bir bileği, alın teri ve kocaman yüreği…

“Mehmet oğlum” diye söze girdiği zamanlar da, yaşımızın da verdiği yeni yetmelikle dikkate almazdım da, acayip bozulurdu, hayatın özüne dair nasihatlerini.

Zeytinden kurutma, otuz üçlük tespihiyle, iki elini belinde birleştirerek yürürdü,”aney aney” deyini işitirdik, sigara buğusuna bulanmış sesinden.




Bazen yüzü birden ciddileşip ağır bir ses tonuyla “sakın ha” diye başlayan cümlecikler kurardı. İçerisinde kendi faydasına olmayan, sadece “biz nasıl iyi oluruz”u anlatan cümlelerdi bunlar. Samanyolu dizilerinden kalma, vardır bir hikmeti ürpertisiyle dinlerdim çoğu zaman.
Ünlemi bol, vurgulu ve heyecanla başlayıp, sonrasında dilinde yorulan kelimelerle bitirirdi cümlelerini.

Kendine has tikleri vardı, sade ve koyu renkli elbisesinin altında gizlediği…

Sonra, onun gözlerinin içine şimdiye dek hiç dikkatlice bakmadığımı fark ettim. Kahverengiydi gözleri, koyu kahverengi. Gülünce daha da belirsizleşiyordu gözlerinin rengi, şakaklarına doğru yayılan kalın çizgiler sarıyordu yıpranmış yüzünü…


Düşler kurardım ona dair; onu hiç dondurma yalarken görmediğimi ve şimdiye dek takım elbise giymediğini düşünürdüm… İçimden ona takım elbiseler giydirdim en lajivertinden, içinede hâkim yaka beyaz bir gömlek.
Dünyamızı garipseyen hali, hayallerime de yansıyordu sanki ne yapsam da olduğu halinden daha güzele sokamıyordum kurduğum kendinden habersiz düşlerim de. O Ebu Zer’di. Sadece Ebu Zer. Hiç bir şablona da uymuyordu zaten. Kendi halinde, kendince…

Annesinin küçükken onu kucaklayışı, “canım oğlum” deyişini hayal etmeye çalışırken bayağı zorlanmıştım. “Mesela” dedim; hani uzun yaz günlerin de, akşamüzerleri kapı önlerin de yapılan sohbetler de, mahallede ki yaşıtları, ona da soruyorlar mı ki? “şu konudaki görüşün ne” diye. Onun da fikrini alıyorlar mı ki!.


Hem onun, şehrin dar kaldırım kenarlarında kol kola girip de, mesai dışı! Dolaştığı hiçbir arkadaşının olmadığını fark edişim, beni hüzün haline sokan durumlarından biriydi. Gerçekten de o yalnız gezer yalnız çalışır ve yalnız başına yaşardı, sevinci ve hüznünü.

Adaşı olan Gıfarlı Ebu Zer’in altın ve gümüş biriktirenlere ver yansını gibi olurdu,çalıştığı işten dolayı kendisine fazla ücret verilmesine kızgınlığı!.Evet evet az değil, “fazla veriyorsun kardeşim” diye inletirdi caddeleri,gürültüyü duyup ta acaba hakkını mı vermemişler diye düşünen komşu esnafların tuhaf bakışları altında.

oturduğu mahalledeki bir zamanların en uç noktasına yapıp ta, şimdilerde kenarlarda sayılan evinin dış duvarlarını gördüğümde daha da zorlanıyordum haleti ruhiye sini anlamakta; siyah leçe taşlarından örme, uzunca bir duvar… Sadece bir kenarı örülüpte diğer yanları açık bırakılan virane bir sanat eseri!

Anladım ki Onu sevmek için, uzaktan bakmak gerekir,

Onu anlatmak için, kelimeleri çoğaltmanın bir anlam ifade etmeyeceğini biliyorum aslında. Tek bir cümle yeter: Ebu Zer Ebu Zer’dir…

mehmet deveci

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Mahallenin derin adamı ebu zer dayı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Mahallenin derin adamı ebu zer dayı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Mahallenin derin adamı Ebu Zer dayı yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Fazıl Kul
Fazıl Kul, @fazilkul
21.4.2010 17:37:05
ANLAMLI BİR YAZIYDI.
OKUYANLAR MUTLAKA BEĞENECEKLERDİR.
BEN BEĞENDİM.
TEBRİKLER SAYIN YAZARA.
TEŞEKKÜRLER.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL