9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
922
Okunma

“YALNIZIZ” başlıklı yazınız beni çok etkiledi.” diye başlıyor, okurum mektubuna. Ve devam ediyor:
“.... Kırsal kesimden gelmedim. Hep kalabalık şehirlerde yaşadım. Çevrem dar denilemez. Maddi bir sorunum da yok. Kırk yaşı aştım, elliye dayandım. Bu zamana kadar çok geniş ilgi alanlarım oldu. Ama hiçbir alana saplanıp kalmadım. Şimdi de okumaktan başka saplantım yok. Bazen bu saplantıma da kendi kendime kızıyorum. “-Oku oku, ne olacak. Dünyada hep okumak için mi geldim” diye. Ama kitapların dışında bir şeye sarıldığımda, eninde-sonunda hüsrana uğruyorum.
Bir arkadaşın bir kitap kadar ömrü olmuyor maalesef. Ben arkadaşlığı çocukluğumdaki gibi sanıyordum. İşim icabı çok gezdiğimden, yıllardır uzun süreli bir arkadaşlık kuramamış, arkadaşlık ettiğim yıllar lisede noktalanmıştı. O tatlı anıları şimdi uzatmak istedim ama arkadaşlık kavramı, dostluk kavramı kişilerde farklılık kazanmış. Cömert davransan enayi, tutumlu davransan cimri olarak arkandan konuşuluyor. Değerlendirme hep maddeye göre yapılıyor. Kafa ve kalbini tatmin etmek için bir çift kelebek gibi ele uzanıyorsun; o elin tekini tuttuğunda diğeri cüzdanına uzanıyor. Günümüz kızı ya da erkeği karşısındaki kendisini terk ettiğinde ya kendi ya da karşısındakinin canına okuyabiliyor. Bu denli egoizmin boy attığı bir toplumda aşktan bahsetmek, aşkı aramak ne denli doğru, bilemiyorum. Dostluk ve aşk..
Sonuç, hüsran...
Bir bahçe hazırlıyorum. Ellerim kabarıyor bel yaparken. Gübreliyor, çimlendiriyorum. Nadide çiçekler dikiyorum. Her sabah erkenden suluyorum. İlâçlıyorum. Gelip-geçen hayran hayran bakıyor. Ya da ben öyle sanıyorum. Bir sabah uyanıyorum bir çiçeğim, diğer sabah uyanıyorum bir gül ağacım ya da bir çiçek fidem yerinden sökülüp götürülmüş ya da koparılmış. Mutlu olmak ve çevremi mutlu etmek için hazırladığım bu bahçeden dolayı mutsuz oluyorum...
Ve yine kitaplara dönüyorum.
Yine de bir kitabı bitirdikten sonra dünyada insanların ne kadar yapayalnız olduğunu düşünüyorum. Aynı güzellikleri birlikte seyredebileceği, bir demlikteki çayı birlikte paylaşabileceği, yemek yerken ağzının kımıldamasından tiksinmeyeceği bir arkadaşı olması çok güzel bir şey olmalı.”
Okurumun, sürüp giden mektubundaki düşünceleri çok güzel.
“İnsan, kalbine diğer bir insanı misafir ederken çok düşünmeli,” diyorum, ben. Ve insanlardan hep doğruyu, güzeli beklenenin yerine kötülüğü beklemeyi alışkanlık haline getirirsek hem hüsrana uğramayız, hem de onlardan iyi bir davranış gördüğümüzde mutlu oluruz.
Farklı eğitim, farklı kafalar yaratır. Farklı kafaların da birbirlerini mutsuz etmeleri doğaldır. Birarada yaşamak zorunluluğunda olan toplumun devamlı sürtüşmesine sebep, eğitimde birlik ve beraberliğin sağlanamamış ve sağlanamıyor olmasındandır.
Bir milletin okulu farklı, basını, televizyonu farklı eğitim verirse fertler ne yapacaklarını, nasıl davranacaklarını bilemez. Kendi kültürünü alamayanlar, üç gün yurt dışında kalıp, oranın kültürünü alıveren(!) dümbüklerin sergiledikleri yaşam tarzlarına özenir ve bu kargaşa sürüp gider.
Yalnız kalmamıza sebep işte bu farklardan dolayıdır. Konu uzundur ve benim buradaki köşeme sığmaz.
Ve ben, yalnızlar topluluğunu seviyorum...
Yüksel ÖNAÇAN
Foto: Feyza BAYRAM
www.fotoiz.com