22
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
4026
Okunma

Çocuklar günlerdir ağız birliği etmişçesine yaprak sarması istiyorlardı. Kıymalı olacakmış, sipariş de öyleydi. Ben de kaytarıyordum, açıkçası. Duymazdan geliyordum. Şimdi taze yaprak zamanı. Avuç içinden küçük yaprakları sarmak, deliye pösteki saydırmaktan beter bir şey.
“ Biberle karışık yapayım?”
“ Hayırrrr...Sadece yaprak.”
Çeneleri kapansın diye dün manavdan aldım. Aramızda kalsın ama valla ben de imrendim, yapraklara.
Bu gün sarmak kararı ile dünden bütün malzememi hazırladım. Sabah kalktım. Evin günlük işlerini bitirdim. Bir kahve yaptım. Ne kadar oyalansam da kaçış yok. Yapraklar sarılacak.
Sonunda mutfağa geçtim. Malzemeleri çıkarttım dolaptan. Yaprakları haşladım. "Daha da mı küçüldü bunlar yahu? İş açtım başıma” diye söylenerek iç malzemesini hazırlamaya başladım.
Masanın üstüne eski gazeteleri serdim. Bunu da kayınvalidemden öğrendim. İş bittikten sonra gazeteleri toplayıp atıyorsun. Ortalık tertemiz oluyor.” Ya Bismillah” diyerek ilk yaprağı elime almıştım ki;
“ Askerde bir er vardı, Kayserili. İsmi İsmail. Bir gün ona yaprak sarmayı öğretiyorum…” diyerek karşımdaki sandalyeyi çekip, oturdu Tacettin Bey. Bir yandan da kollarını sıvıyordu, sarmaya başlamadan önce.
Ben, şaşkınlığımı üstümden atamamıştım ki; Ayhan Bey süzgüdeki yapraklardan birini aldı eline:
“ Eh be! Eser Hanım kardeşim. Bu yaprak alınır mı? “
“ Manavda bu vardı, Ayhan Bey. Ne yapayım? ”
“ Söyleseydin, pazardan en güzellerini seçip, getirirdim.”
Şaşkınlıktan dilim tutuldu. Konuşamıyorum.
Tacettin Bey:
“ E Mustafa’m sen sarmayacak mısın? “
“ Abi, biz evde hanımla da sararız. Yaprak, parmaklarımın ucunu buruşturuyor. Öğlenden sonra kitabın imza günü var. Hem ellerim kıyma kokmasın. Beni affedin, bu seferlik”
“ Ya Nermin Hanım, kaç kere söyleyeceğim? Sapı yanlış ayırıyorsunuz, yapraktan” diye söylendi, Fikret Bey.
Nerede yanlış yaptığını anlayamayan Nermin: “ Ayırıyorum ya Fikret Bey. Daha başka nasıl olur ki?”
“ Bakın, Nermin Hanım; Yaprağı kelime olarak düşünün. Sap da de-da eki olsun. Kelimeye birleştiği yerden tutun, ayırın.”
“ Bırakın kelimeyi, eki. Ben yaprak üzerine bir şiir yazdım. Onu dinleyin “ dedi, Emine.
Tam okumaya başlıyordu; mutfaktan Nazan’ın sesi geldi: “ Bensiz okuma sakın. Kahveler pişti getiriyorum, bekle.”
Sohbet koyulaşıyordu ki; salonda bir ses duyuldu: “ Hanımlar, beyler bırakın yaprak sarmayı da bilgisayarlarınızın başına geçin. Site yazılarınızı, şiirlerinizi bekliyor.”
“ Her gün, en az iki yazı, bir şiir ekliyorum. Yine de yetmiyor Habib Bey’e “ diye söylene söylene kalktı, Aysel Hanım.
Gülerek olanı biteni izlerken, bir yaprak daha almak için süzgüye uzandım. Boştu. Bütün yapraklar bitmişti.
Hepinize çok teşekkür ediyorum. Yarın da mantı açacağım. Gelir misiniz yine?
Not: Küçük bir gülümseme olsun istedim. Dostların güzel yüreklerinden aldığım cesaretle. Kırılmadıklarını umuyorum. Tamamen doğaçlama bir yazıydı.
Gerçekten yaprak dolması yaptım, bu sabah. Kendi kendime konuşurken; bir anda bu sahne canlandı aklımda. Tencereyi ocağa koyar koymaz da bilgisayarımı açıp, yazıya döktüm.
Ve bu güne kadar pişirdiğim en lezzetli dolma oldu. Ciddiyim…Ellerinize sağlık.
Eser Akpınar
İzmir
16.04.2010