8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
992
Okunma

Geçtiğimiz günlerde kayınvalidem dizlerindeki ağrılar için doktora gitti. Akşam saatlerinde aradım, nasıl olduğunu öğrenmek için.
“ Anne, ne dedi doktor?”
“ Aman be kızım hiç beğenmedim ben bu doktoru.”
“ Hayırdır, neden ki?”
“ Hiçbir şey söylemedi. Bir ağrı kesici verdi. Teyze çok ağrın olursa bunu iç, dedi. Hepsi o kadar. İş yok bu doktorda. “
“ Anneciğim, bak şimdi. Diyelim ki; benim kızımın dizleri ağrıyor. Doktora götürsem röntgen, mr, tomografi, tahlil, bir yığın şey ister. Çünkü o çok genç. Ben gitsem bir röntgen çektirir. Birkaç da ilaç verir. Ama anne ya! Adam seni bu yaştan sonra tazı gibi koşturtamaz ki…”
Bu arada söyleyeyim, kayınvalidem seksen yedi yaşında.
“ Yaaaa…Haklısın be kızım.”
Bunu neden anlattım? Bu sitede yazılarımızın, şiirlerimizin temel konusu aşk, sevgi. Hatta dikkatimi çekti, geçen hafta sanki aşk haftasıydı. Yazıların hemen hepsi aşk ve sevgi ile ilgiliydi. Ve yine bu sitede her yaş gurubundan üyeler var. Yanılmıyorsam bayanlar da çoğunlukta. Bayanların çokluğu önemli bir ayrıntı değil. Önemli olan yaş guruplarının çeşitliliği.
Yaş, ne kadar önemli değil desek de, aslında çok önemli. Kızım, ben ve kayınvalidem. Üç kadın. Üçümüz aynı anda, aynı şikâyetle, aynı doktora gitseydik; doktorun üçümüze karşı yaklaşımı, anlatmaya çalıştığım gibi, farklı olacaktı. Kemik yapılarımızın yaşına, yıpranmışlığına göre değerlendirecekti bizleri.
Tıpkı bu sitede aşkı, sevgiyi anlatışımız gibi. Gençlerin ve biz yaşlının gençlerinin pencerelerinden görünen aşkı, sevgiyi anlatışımız gibi.
…/…
Çok eski zamanlarda insanlar altın ararken elek kullanırlarmış. Eleği suya daldırırlar sallarlarmış. Gereksiz kum, toprak, çakıl, vs eleğin deliklerinden dökülür geriye altın parçacıkları kalırmış.
İşte hayat dediğimiz şey o elek. Elekten dökülenler de hayatın kumu, kili, çamuru. O eleğin içinde aşk da var, sevgi de var. Aşk, hayatın duygusal yanının ayrılmaz bir parçası. Nasıl ki kendimizle ilgili beklentilerimiz, hayallerimiz, planlarımız oluyorsa, yolun başında, Aşk için de oluyor. Ama yaşımız ilerledikçe. Yaşadıkça. Görüyoruz ki; planlamakla, beklemekle, ummakla olmuyor bu işler. Hayal etmekle, hiç olmuyor. İşin bir gerçek yanı var ki geçerli olan da o.
Böylece başlıyoruz elemeye. “ Bu hayalmiş, bu olmazmış, bu saçmaymış, bu tümden yalanmış…” diye diye eliyoruz. Ve sonunda elekte kalan aradığımız şey oluyor. En değerli parça. Gerçek biz. Ne istediğini bilen, ayakları yere basan, kişiliği oturmuş.
Gençler, bize kızmasınlar. Aşkı çok fazla övmediğimiz, farklı gözle baktığımız için. Anlatırken romantizmden fazlaca uzak tuttuğumuz için.
Tavsiyem o ki; gençler yazılarını, şiirlerini bir defterde ya da bilgisayarlarında saklasınlar. Tarihleyerek. Ve belli yıl aralıkları ile geriye dönüp okusunlar. İlk okuyuşlarında korkacaklar, üzülecekler. Duygularını kaybediyorlar sanacaklar. Sertleştiklerini düşünecekler. Hayallerinin yok olduğunu zannedecekler. Hatta sevgiden uzaklaştıklarını sanacaklar. Ama hayır. Bir süre sonra anlayacaklar ki, bu yolculuk “öz” e doğru.
Ve bizler. Biz yaşlının gençleri. Bulduğumuz o altın parçaları ile ne yapacağız? Mutlu olacağız. Tekrar sevmeye çalışacağız.
İşin en zor kısmı eleğimizdeki parçanın kırık yanını tamamlayacak, onu külçe haline getirecek diğer altını ve eleğin sahibini bulmakta.
Kolay gelsin, hepimize.
Eser Akpınar
İzmir
28.03.2010