11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1459
Okunma
ALÇALDIKÇA
- Kanka, şu kameranı açsan da görerek konuşsak artık.
- Acelen ne? Böyle daha hoş bence.
- Pekiyi, nasıl istersen.
- Günün nasıl geçti?
- Konya altı Öğretmenler plajına gittik. Yüzme öğrettim ikisine de. Semihin öğreneceği yok. Hande balık gibi hareketli, ellerimde bir o yana bir bu yana kayıyor.
- Ne hissediyorsun ona dokundukça?
- Semih geliyor aklıma. Sonra her şey yitiyor. Her noktasına elim deyse istiyorum. Serin deniz suyunda terliyorum.
- Taciz kar mı davranıyorsun?
- Maalesef öyle.
- O da göz yumuyor demek ki.
- Bilmiyorum. Anlamaması için aptal olmalı ama o kadar tepkisiz, candan ve doğal davranıyor ki, yok anlamamıştır diyesim geliyor. Oysa kalçalarını, göğüslerini, karnını, sırtını her yerini tuttum mayo üzerinden. Aramızdaki tek engel ince bir bez parçasıydı. Kumsalda güneşlenirken nakış nakış beynime işledim vücudunu. Uyanan çıldıran nefsimi kızgın kumlara bastırıp teskin oldum. Kendimden utandım.
- Semih hakkında ne düşünüyorsun?
- İyi insan, iyi arkadaşız.
- Arkadaşının karısına göz koydun.
- Aykırı ama seviyorum.
- Gerçek sevgi, gerektiğinde bırakmayı bilmektir.
- Ben kötüyüm. Pisliğim herhalde.
- Hande sana karşı ne hissediyor sence?
- Evvelsi gün bahçeden biber, maydanoz, domates topluyordu, Sanırım menemen yapacaktı. Penceremden onu izliyordum. Çömeldiği için kısa eteğin altından güzel bacak ve kalçalarını görebiliyordum.
- Kilodunu da gördün mü?
- Evet evet. Bir ara dönerken donu olmadığını da fark ettim. Benim aval aval kendisini izlediğimi görünce suratını astı. Pozisyon değiştirip alel acele gitti. Kendimi aşağılanmış hissettim. Sen söyle ne hissedebilir?
- Yine yüzme öğretecek misin? İstiyor mu?
- Haftaya aynen devam.
- Pekiyi ondan ne umuyorsun?
- Ya sonuna kadar devam ya hiç bir şey.
- Gözün doymuyor mu?
- Gönlüm doymuyor.
- Ya kocası anlarsa?
- Hiçbir şey umurumda değil.
- Yuvası yıkılsın mı istiyorsun?
- Çocukları var. Asla zararını istemem.
- İkinizi de idare edeceğini mi düşünüyorsun?
- Ben her şekilde razıyım ona. Günümün çoğu onu düşünerek geçiyor.
- Senin durumun çok kötü desene.
- Aynen.
- Ne yapmayı düşünüyorsun?
- Onu bilmem ama sırt üstü su üzerinde yatmayı öğretirken poposunu tutuyor suyun üzerine kaldırıyorum. İşte o manzara beynimi döndürüyor. En mahrem yerine elimi sokup sokmamanın hesabını yapıyorum. Bu defa kendime hâkim oldum ve arsız nefsime yenilmedim. Haftaya da savaşacağım tabii.
- İyi etmişsin dostum.
- Bir kadın olarak fikrini söyle; tersi olsa ne olurdu?
- Sor sordun. Biraz daha az güvenirdi her halde?
- O kadar mı?
- Daha ne olacak ki?
- Beni cesaretlendirme dalarım sonra.
- Karşında bir kadın var, nasıl konuşuyorsun.
- Affedersin Kanka senin kadın olduğunu unuttum. Bir kadınla Kanka olmanın hem avantajı hem de dezavantajı var işte. Kanka, bahçede bakmama kızıyor, denizde okşatıyor, mutlu oluyor. Anlamıyorum.
- Ne önemi var?
- Aklımı daha karıştırdın.
- Senin için ne yapabilirim?
- Gösterip kaçan kadınlara ne yapmalı?
- Sana sunduğu kadarı ile yetin ve asla arsız olma.
- Pekiyi biz ne zaman tanışacağız?
- Öbür hafta bu vakitte.
- Niye öbür hafta?
- O zaman anlatırım. Hoşça kal.
- Dağlarda hayat, daha mı rahat? Alçaldıkça uyku girmez gözüme. Dikine kabirlerdeki ruhlardan biriyim. Daraldıkça daralıyor kabirim. Kanka eziyet etme! Aç şu aleti orospu! Sen de kadın değil misin? Bildim sizi, Tanrı erkeklere eziyet için yaratmış. Söylesene sen kimsin Kanka? Yoksa cümleniz Hande misiniz?
Rahip, kaç Peter duası oku dedi ha kankaaaaaa! Haftaya plajda avuçlamazsam bana da Kanka deme.