20
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1485
Okunma
Yazmak, yaşamaktır biraz da! (Hürışık’ta çıkmıştı 2000 li yıllarda)
Sohbeti çok seven bir milletizdir maşallah.. Birileriyle bir konu üzerinde saatlerce sohbet, muhabbet ederiz de yahu şunları bir yazalım dediğimizde bütün bildiklerimiz uçuverir sanki belleğimizden. Sanki büyüsü bozuluverir o kendiliğinden olanın. O samimi muhabbetin üstüne bir limon sıkılmıştır sanki. Hayır belki de tam tersi canımız sıkılmıştır bu teklife de biz öyle zannederiz. Çünki yazı; bir zahmet, bir zorluk yüklemiştir bize. Bir mükellefiyet işidir. Düzen ve kompozisyon ister, plan ve proğram icabettirir. Sohbetin seyri gibi gelişigüzel değildir.
Peki ikisini birleştirmek ve orta bir yolda buluşmanın mümkünü yok mu? Nasıl yani? Mesela sohbet eder gibi samimi bir tavırla okuyuculara kalbini, içini açarak halleşmek, dertleşmek.. Ne bileyim içinden geldiği gibi yazmak işte?
İşte kıymetli okuyucular! Burada sizlerle bu şekilde bir sohbet muhabbet edip samimi bir üslupla söyleşmek istiyoruz kısmetse. Sohbetin konusu mu? Vallahi onu ben de tam bilmiyorum. Ama genellikle şiirden, sanattan, edebiyattan olacağını söyleyebilirim bu sohbetlerin konusunun. Böylece sohbeti seven şarklı bir millet olarak gönlümüzü siz sevgili okuyucularımız için açıp arada bir hasb-i hal ederiz. Salt bir konuyla kayıtlı kalmak değil gönlümüzün götürdüğü yere beraber gideriz sizlerle.
Bu gün ne mi konuşalım. Sözü Haşim’le açsak ondan birkaç şiir okusak nasıl olur bilmem ki! Hani canım şu bizim Ahmed Haşim; hani başını çirkin bularak beğenmeyen, sevmeyenleri ve düşmanlarının onu “Arap” diye aşağıladıkları..
Akşam yine akşam yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam.
dediği şiiriyle o zamanlarda bol bol karikatürleri çizilen meşhur Haşim. Hani
Seyreyledim eşkal-i hayatı
Ben havz-ı hayalin sularında
diyerek hayatın şekillerini bir havzun sularında seyreden ve
Bize bir zevk-i tahattur kaldı
Şu sönen gölgelenen dünyada
diyen Haşim..
Hayır hayır onun rengarenk musiki dolu şiirlerini anlatmak için şiirlerin manasını deşmeyeceğiz. Çünkü rahmetlinin ruhu muazzeb olur bundan. Çünkü ona göre mana araştırmak için şiiri deşmek, bülbülü eti için öldürmeye benzer. Öyleyse bugünlük ondan insan ömrünün faniliğini derinden hissettiren bir şiir, bir nağme dinleyerek kapatalım sayfayı olur mu?
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular sarardı.. Yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta..
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller.
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta..