7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
793
Okunma

......................................
Acılarımızın çeşitleri öyle çok ki...
Öyle fazla ki sancılarımız, dayandıklarımız, sabrettiklerimiz, boşverdiklerimiz, görmezden geldiklerimiz yığınca var...
Aşk acısından başlasam... Herkesin bir hatırası ister istemez aklına gelir. Aşk ki, kendisi gözyaşı. Aşk ki karşılık bulmadı mı, en acımasız kurşun. Aşk ki, hakkettiğini almadı mı, kalbe layık görülen ferman. Aşk ki, susuz ve aç bırakıldığı zaman, ölüme biraz daha yakın giden canla. Kanla inim inim ağlayan yürek susmaz, dert başından gitmedi mi...
Bir baltaya sap ol(a)mama acısı. Bu sancı damara dokunur. Üzülmek her andır. Kendini eksik hissetmeler gün geçtikçe artan bir z-illettir. Adım atmak, olanaksızlaşır. Kabul edilmeme, becermeme, elde etmeme, yerine getirmeme hisleri ağır basar bu acıda. Bu acı, çaresiz kalmanın tanımıdır kesinlikle...
Yitirme acısı... Bu annemiz, bu babamız, bu yakınlarımız, bu sevdiklerimiz, bu bir can dostumuz, bu biz olabiliriz. Kaybetmek kötüdür. Teselliler boşuna dalgalanır o mevsimlerde. O iklimlerde tüm renkler gri tonda. Bulutlar siyah, yer anlamsız; dünyası ise çekilmezdir. Zordur bize yakın olanı yitirmek. Kaybetmek gülüşlerini. Bir daha cemalini görmemek, bir daha sesini duymamak, bir daha onunla yürümemek yolları, bir daha tokalaşmamak elleriyle, bir yere oturup karşılıklı çay içmemek koyar adama. Adamı sersem eder, birinden ayrılmak, birinden uzak kalmak...
*
Acılardan, sancılardan uzak durmak için de, azami bir özen göstermemiz gerekiyor. Her an acılara ve sancılara karşı uyanık, hazırlıklı olursak; hasarı az gediklerle kapatabiliriz...
.........................................
Mehmet Selim ÇİÇEK
8 Şubat 2010,,,15.44
Mardin