8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
649
Okunma

Babamın iç güveysi geldiği anneme ait ev, köyün tam orta yerinde. Bitişik nizam ve alt katlar hayvan ahırı. Diğerleri gibi ; topraktan dökülen kerpiçlerin, tahta aralarına örülmesiyle inşa edilmiş. O kerpiçlerin döküldüğü gölü de görmüştüm ben. Köyün hemen yakınındaydı.
Bir türlü hatırlayamıyorum ve kimselere de soramıyorum ; bizim de hayvanlarımız varmıydı bu ahırda ? Kedimiz, köpeğimiz, tavuklarımız var mıydı ?
Bitişiğimizde eşeği ile tanınan, kambur Bayram dedeler oturuyordu. Annem yıllar sonra bu evi, o Bayram dedenin oğlu Yaşar amcaya satacaktı.
İki kızı bir de oğlu var annemin. Feridun ağbim beş yaşında, Nermin abla sekiz, Necla ablam on yaşlarında. Annem bir Arnavut kızı. En çok pırasayı sevdiklerini duymuşsunuzdur Arnavutların. Bana pek bulaşmamış pırasa sevgisi. Fakat asıl inatlarıyla meşhurdur Arnavutlar.Ve bu inatçılık,- Arnavut olmamasına rağmen- babam dahil ,hepimizde belirgin bir şekilde vardır.
İlk kocası muhtar- öğretmen olan annem, doğru dürüst tanımadığı, sevmediği, cahil, oldukça kaba bu adamla nasıl geçinecek ?
Ağa büyük bir ihtimalle, kızından uzak kalması için olacak, babamı köyün sığırtmaçı yapmış bu arada. Köylünün bütün sığırlarını her gün toplayarak otlağa götüren babam, hasat zamanı, emeğinin karşılığı olan buğdayları toplayacak.
O zamanlar traktör, ağalardan başkasının kapısında yok. Fakat insanlar saban, pulluk kullanarak da olsa, bir miktar ekiyorlar tarlalarını.Arpa, buğday, çavdar ve mısır. Orakla, tırpanla biçiyor, altlarında kesici taşlar bulunan, öküz-manda ya da atların çektiği dövenlerde saplarını tanelerinden ayırıyorlardı. Bu dövenlere binmek de biz çocuklar için çok zevkli oluyordu.
Köy içinde fırınlar vardı. Köylü sıra ile ortaklaşa kullandığı bu fırınlarda, günlerce bayatlamayan köy ekmeği, poğaça ve börekler yapardı.
...............
Özellikle ablamlar, ilk günlerden itibaren babama tepki göstermişler. Asla baba olarak kabullenmemişler onu. Annem anlayışlı olmaya, idare etmeye çalışmış. Ne de olsa, üç çocuklu dul haliyle nikâhına almış onu babam ve geçimini sağlamaya çalışmış.
Babamı tanıyanlar; onun öfkeli, sert bir adam olsa da, aslında evcimen olduğunu, evine sürekli bir şeyler taşımaya meraklı olduğunu söylerler.
Çok kısa süre sonra, sanırım aynı yıl içinde ; ağanın kızı bizim evin hemen karşısına gelin gelmiş. Arada sadece toprak bir yol var. Mesafe elli metreden az. Ağanın kızına babamın ilgisini herkes biliyor. Babamın da zaten gizlisi saklısı yok. Huzurları iyice kaçmaya başlıyor. Evde ilk tartışmalar, kavgalar iş başı yapmış bile.
Bu arada hayat devam ediyor tabii. Ablalarım, beş sınıfa bir öğretmenin eğitim verdiği, köy okuluna gidiyorlar. Ağbim daha küçük. Annem , babamdan hamile kalıyor.
Kimselere sormadım ; isteyerek mi doğurdu ablamı , düşürmek için uğraştı mı diye. Bir şekilde dünyaya getirmiş işte Mukaddes ablamı. Önceleri ablalarım da sevmişler onu. Küçücük, günahsız ve üstelik dünyalar güzeli bir kız bebek ! Nasıl sevilmez ?
Bir süre sonra kıskanılmaya başlanmış Mukaddes bebek. Babam en çok ona ilgi gösterirmiş, ötekilere kötü davranırmış. Huzursuzluk, babamı istenmeyen adam yapmış günden güne. Fakat hayat devam ediyor, Mukaddes bebek büyüyormuş.
Henüz iki yıl bile geçmeden, bir kez daha hamile kalıyor annem. Bu defa da ben, ben dünyaya geleceğim diye tutturmuşum. En akılsız mı yoksa en talihsiz miyim, ne dersiniz ? Yıkılması an meselesi olan, ince bir ipliğe bağlı yuvaya bebek olarak gelmeye kalkıyorum.
Acelen ne vatandaş ? Dünyaya başka dolmuş mu yok ? İlle de bu uzun yolculuğu, yolda kalması kesinleşmiş, taka-tuka bir araçla ve ayakta, balık istifi yapmak zorunda mısın ?
Maalesef hep aceleci olmuşumdur. Hayatımı anlatmaya çalıştığım bu satırları yazarken de ne kadar aceleci olduğumun farkındasınızdır herhalde !
Resti çekiyor annem kaderine ! Doğurmamaya kararlıdır beni. Ne yapıp edip düşürecek !
Günahına girmeyeyim annemin. Duyduğum kadarıyla bir kaç yol denemiş ; başaramamış. O Arnavut ya ; bana da bulaştırdığını ve benim daha baskın çıkıp, ille de doğmak isteyeceğimi hesaba katmamış.
İnadına gelmişim ; doğduğum günden beri, bulabileceğim ilk taka-tuka dolmuşla, ayakta ve hatta balık istifi bir yolculukla bile olsa terk etmeyi düşündüğüm, asla kök salmamın mümkün olmadığı, beni kabullenmesi söz konusu bile olmayan, aslında değerini bilenler ve şanslı doğanlar için, güzelim bir cennet olan, sizin dünyanıza !
(Devam edecek )
Fikret TEZAL