SONSUZ UFUĞA KANATLANMA
Cemile Anne, sonbahar gelip çattığında, oğul Erbil’in annesinin, her yılki kış dönemi ziyaretine yerini bırakmak üzere, küçük kızı Fatoş’unun yanına, Ankara’ya giderdi. Çok sevdiği, oradaki tek torunu Derviş’le hasret giderir, takdir ettiği ve oğlu gibi sevdiği, damadı Hüseyin’le ve kızıyla, yeni bir yaza kadar, mutlu günler geçirirdi. Kontrol altında, yaşlılık şekeri vardı. Tansiyonu da ilaçlarla dengelenebiliyordu. Başkaca bir rahatsızlığı yoktu. Uzunca bir süre yaşamını, böylece sürdürdü. Zamanın yelkovanını kim durdurabilmişti? Yaşlanmanın önüne kim geçebilmişti? Günler, geceler, hiç de sonsuz değildi. Cemile Anne’nin şeker ve tansiyonu, zamanla damarlarını ve kalbini yıpratmaya başlamıştı. Daha sık yükseltiler baş gösteriyor, düşmemeye direnç gösteriyordu. Artık üresi de zaman zaman artarak, böbreklerini iyice zorluyordu. Bir gün, aniden yükselen değerleri evde dengelenemeyince apar topar, Ankara Başkent Hastanesi’ne kaldırıldı. Cemile Anne duvarları, iç açan pembe bir tonda boyanmış odasında, moralini hiç bozmamaya çalıştı. Gülümseyen bakışlarıyla, etrafını saran evlatları, torunları ve dostlarına, moral vermeye istek duydu hep. Hastanenin hekimlerinin, başta Rektörleri ve Başhekim’i olmak üzere, derin ilgisinden gurur duyuyordu ve yaşadıklarından çok hoşnuttu. Her birine, ailesinin bütün fertleri gibi çok, ama çok minnettardı. Şeker ve üresi bir türlü düşmek bilmedi. Böbreklerini yetmezliğe sokarak, beklenmeyene, Cemile Anne’yi sürüklemeye başladı.
Vecdi, Cemile’sinin başında, elini sımsıkı kavramıştı. Gözlerini, gözleriyle kavuşturarak: “Hâkimliğin süresince, kaç defa kalem kırdın?” Diye sordu. Cemile’nin gözleri, uzaklara daldı gitti: “Bir defa.” Dedi, buruk bir ifadeyle. Vecdi: “Pişman mısın?” Diye sormayı sürdürdü. “Sonradan da çok düşündüm,” “Yine aynı kararı verirdim.” Dedi Cemile ve kalbi kırık bir şekilde ifade etti: “Biliyorsun, on iki çocuğa tecavüzden sanıktı.” Diye yorgunlukla tamamladı cümlesini. “Ya sen?” “Sen kaç defa kırmıştın?” Diye eşinin elini sıkmak ister gibi, mecalsizce parmaklarını oynatmaya çalıştı. “Ben de bir defa, ya.” “Hatırlıyorsun, değil mi?” Diye, merakla ona doğru eğildi Vecdi. “Of, of!” “Hatırlamaz olur muyum hiç?” “Hem de dün gibi!” “İkimiz de hâlâ üzülmüyor muyuz?” Diye inledi Cemile takatsizce; “Pişman mısın?”
Diye sorarak baygınlaşan gözlerini yumdu. “Hayır.” “Ben de çok düşündüm.” “Gene aynı kararı verirdim.”
Diye, sesini, kararlı bir tona yükseltti Vecdi. Cemile’sinin hafızası, bu kadar berraktı! Sonun yaklaşmakta olduğunu hiç kimse düşünemiyordu. Beş çocuğu, eşleri ve bütün torunları, sevenleri onunlaydı. Sabaha karşı, kaçınılmaz son, sonsuz bir karanlık gibi aralarına indi. Cemile, Hacı Bayramı Veli Camii’ni çok severdi. Oraya götürüldü. Ankara’da kimseye haber verilmemişti. Çünkü son isteği üzerine, ebedi istirahatgârı, Vaniköy yakınındaki Çengelköy aile kabristanı olacak ve son görev, Vaniköy Camii’nde yerine getirilecekti. Sade bir namaz için saf tutulmak üzer yer alındığında, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin, Rektör’ü ve Öğretim Üyeleri, camiye akın akın gelmeye başladılar. Yakınlar, dostlar, nasıl oldu da duydularsa, bir anda camii, dolduruverdiler. Avluda duracak yer kalmamış, kalabalık dışarılara taşmıştı. İğne atılsa, yere düşmeyecekti. Cemile Anne, yaşamındaki coşkusuyla, kendine yaraşır bir biçimde ancak böyle uğurlanabilirdi! Daha sonra naaşı, çelenkler arasında ambulansa kondu. Peş peşe arabalarda, uzun bir konvoy, acıları, yüreklerinin atışında vura vura, İstanbul’un yolunu tuttu. Ambulansta, çiçeklerle sarmaşmış, annesinin naşına dalıp giden Ayşe’nin, yaşlara boğulan gözlerinde bir an, annesinin her zaman tebessüm eden hayali belirir gibi olmuştu. Ayşe, ürpererek titremeye başladı. Buz kesilen ellerini, ona uzatmak, sımsıkı kavramak için, karşı konulmaz bir istek duydu! Sanki annesi de ona elini uzatıyor ve bir şeyler anlatmak istiyordu:
VEDA ÇAĞRISI
“Ağlamayın evlatlarım!”
“Birlik zamanı yavrularım!”
“Elden ele güç çatın.”
“Zor günlerinizi aşın!”
“Hayat fırtına gibi geçer!”
“Zamanı işlemek hüner.” ‘
“Çalışarak yaşamalı.”
“Ömre anlam katmalı.”
“Bahar hep döner canlarım!”
“Sabrı zorlamak lazım.”
“Acı olgunluk meyvesi.”
“Tatmadan güçtür gelişmesi.
’’Anlaşın, yardımlaşın!’’
’’Sevin, sevilin, barışın!’’
’’Maddeye sakın kul olma!’’
“Değer kat hep ruhuna.”
***
Geçmişimin elleri,
Sımsıkı ellerimde…
El verdim ben de,
Geleceğimin ellerine…
Ayşe Yarman Öztekin
"Zaman Fırtınası’ 2008
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.