8
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1368
Okunma
Çinçini kırmızı
Aya dolanı duman
Fikrimin ağır gülü
Som sarı, acı dilsizlik
....................................
İlgi kurulmuştu dolunay,yüz, örtü, alacakaranlık arasında.
Göklerin kefesinde...
Sen gezdirirdin dolunayı çarşılarda.
Sen, eski bir şark kitabında.
Sen, sen ki hep geç kalmış gibi duran bizim olana.
Şimdi bunca kaybedilmişliğin bile bir isim bulamıyorsa...
Sen bizim acılarımızı önceden tatmış mıydın?
Adını bile çok görürdün de felaketlerin, geçer giderdin.
Bir tek aşkın adını koyduğunu söylerdin, hani hiç mi hiç söylemediğin.
Sana bir tek aşkla gelinebilirdi, bir kadın olarak toplum defterlerine de boşverebilmiştin.
Sana gelinen aşka layık olmak vardı.
Biliyorum sefilliği taçlandıracak iksir sendeydi.
Gelinemeyen, söylenemeyen yabanıl bir tada erişip nihayetinin yerini çoktan işgal etti.
Ne aşkın kendisi, ne olduğun yere doğru sürecek yönelim, ne de iki kaş eğrisi gibi yanyana duruş...Tutamayacak bu zehir zıkkım ayrılığın yerini.
Nadide aşkın sahibi!
Çıktığımız zirvelerden, marjinallik kulelerinden inmek demek olmayacak mı vuslat?
Yaşanacak çok şey vardı belki, sondan başlamışlığı seçmeseydik.
Beşeri takatin üstünde bir yükü yüklenmiş olarak, bedenimin ölümün kodlarına aşinalık peydahlamaya başladığını söyleyebilirim.
Bedeniyle bilinci, duygusal algıları arasındaki korelasyonu kaybetmiş birinin tanılanması çok zor. Kendini uzak ve ilgisiz biri gibi algılamak nereden kaynaklandı.
Belki çok şeyler söylenebilir.
Ancak gücüm yok, bu çok açık.
Yazılanlarla yaşananlar arasındaki uzaklık nedir, ve kime nasıl anlatabilirim?
Ne kadar yaşandıysan içimde, o kadar sözcüklere oruçlu kaldın.
Sözcüklerle aranda ilahi yasak!
Keşke vurabileceğin bir silah olsaydı, gelip vursaydın.
10.0
100% (4)
5.0
100% (1)