8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1114
Okunma

“İnsanın, bir gizemi olmalı” diye düşünürüm, hep. Çok açık, kitap gibi okunur olmak, kişiyi, sıradanlaştırır. O kişi ile, hiçbir paylaşımınızda, aklınızı kullanma gereği duymazsınız. Sürprizleri yoktur, böyle insanların. Nerede, nasıl davranacağını ve düşüneceğini bilmek, kişinin, tanınma, keşfedilme cazibesini yok eder.
Yeni bir hayata başlangıç yaparken, karakterimizi beraberimizde götürürüz. Hepimizin bir geçmişi var. O geçmişin yoğurduğu, şekil verdiği, görüşlerimiz, düşüncelerimiz, kişiliğimiz var. Birisi ile “eş “ olmak, hayatın kalanını, onunla birlikte geçirmeye karar vermek demek, bir kişilikten sıyrılıp, başka bir kişiliğe bürünmek demek değildir, olmamalıdır.
Kendi, alışa geldiğimiz görüşlerimizden, kabullerimizden vazgeçmek değildir, eş olmak.
Elbette, yeni hayatın içinde, yükleneceğimiz, yeni sorumluluklarımız olacaktır. Bu sorumluluklar, bize , yeni davranış şekilleri yükler. Var olanı silmez, değiştirmez.
Hiç kimse, hiç kimseden varlığını değiştirmesini beklememelidir. Herkes, herkesin, her şeyini bilecek diye de bir şart ve kural yoktur.
Şimdi ki gençlere bakıyorum. O kadar iç içeler, o kadar vıcık vıcık, yapış yapış yaşıyorlar ki. Birbirinin kopyası ilişkiler içinde, her şeyi yaşayıp, tüketiyorlar. Sadece cinsellik, değil. Her konuda, her türlü bilgiye sahipler, karşılıklı.
Ruhumuzun, bir örtüsü olmalı. Sadece kendimizin kaldırabildiği, bir örtüsü. Ve bir kilidi olmalı. Anahtarına, sadece, bizim sahip olduğumuz. Bir yerlerde, kendimiz kaldığımız.
Oğluma, yatak odası takımı yaptırdığımda, orta okuldaydı. Çizimlerini birlikte yapmıştık. Yatağı, şifoniyeri, elbise dolabı ve kütüphanesi. Çizimimiz bittiğinde “ Şimdi bak bakalım “ dedim “ Sence, kütüphanenin, hangi çekmecesine kilit taktıralım?”. Oğlum şaşırdı. “ Kilitli bir çekmecem mi olacak?” dedi. “ Elbette “ dedim. “ Sen, artık, bir yetişkinsin. Sana özel, bir oda, hazırlıyoruz. Bu, artık, senin de bir özelin olacak, demektir. Zaman içinde, o özel çekmeceyi, ruhuna taşıyacaksın. Anahtarının yerini de, sadece, sen bileceksin.” “ Sen, bana güveniyorsun?” dedi, oğlum. “ Her zaman “ dedim. O çekmecenin anahtarı, hep üstünde kaldı. Ama oğlum bildi ki, o çekmece, bilgisi dışında, hiç açılmadı. Çok seneler sonra, şiir yazdığını öğrendim. Hem de, muhteşem şiirler. Bilmem gerektiği gün, öğrendim.
Kızım, ilk genç kız olduğunda, konuştuk. “ Şu andan itibaren, sen ve ben, eşitiz. Sen de, istersen, evlenebilir ve doğurabilirsin. Bu beden, senin. Kullanım hakkı, sana ait. İstersen, hor kullanır ve içinde ki tüm güzelliklerle birlikte, tüketebilirsin. İstersen, değerini bilir, hayatının sonuna kadar, gururla, içinde yaşayabilirsin. Kişilerin, sende, nereye kadar gidebilecekleri, senin kararın. Ya ruhunun en derinine inmelerine izin verirsin ve sana her şeyinle, sahip olurlar. Ya da, bir yerde, çarpacakları, bir duvarın olur ve o duvarın önüne geldiklerinde, bilirler ki, sana sahip olma alanlarının da sonuna gelmişlerdir.” “ Seninle paylaşabilir miyim?” diye sordu. “ Her zaman “ dedim. “ Her şeyi mi?” dedi. “ Paylaşmak istediğin, her şeyi paylaşabilirsin. Sormak istediğin, her şeyi sorabilirsin.” O günden sonra, kızımla, özel sohbet saatlerimiz oluştu. Ve, herkesin merakla izlediği, kıkırdaşmalarımız. İlk buluşmasına ben götürmüştüm, öyle istemişti.
Anne olmak, dünyanın, belki de, en zor işi. Yedirmek, giydirmek gibi safsata işleri bir kenara bırakın. İnsan yetiştiriyorsunuz. Kişiliklere, şekil veriyorsunuz.
Bir kitapta, şöyle diyordu:
“ Çocuklarınız, sizin çocuklarınız değildir. Onlar, yaşamın kendine duyduğu özlemin oğulları ve kızlarıdır. Sizin aracılığınızla gelirler, ama sizden gelmezler. Ve sizin olmalarına rağmen, size ait değillerdir.”
Kimse, kimseye ait değildir.
Ait olduğumuz tek kişi, kendimiz izdir.
“Çok şey” olabilirim. Olursam, sevinirim.
Ama, olmazsam da üzülmem.
Çünkü, biliyorum ki, asla “Hiçbir şey” olmayacağım.
Benliğimi koruduğum sürece.
Her zaman, Eser olacağım.
Bu da, “Çok şey olmak" la eş değer.
Benim için.
Eser Aslanlı
izmir