19
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1585
Okunma


Emre, iki gözü iki çeşme ağlıyordu;
-Balonumu isterim! Balonumu isterim!…
Uzun süre, bu nakaratla ağladı durdu. Hiçbir söz, onu ikna edemedi. Akşamın o saatinde, gidip kimse ona uçan balon alamazdı. Sonunda annesinin kucağında uyudu. Herkes rahat etti. O minik bedeniyle yatağında, kocaman düşlere daldı. Balonuyla bulutların üzerinde masmaviydiler…
……
Emre’nin hikayesini baştan alalım.
O gün pazardı. Emre’yle annesiyle sahil turuna çıktılar. Hava öyle güzeldi ki! Oysa kış, kapıdaydı. Deniz, masmavi ve dalgasız, mutlu bir huzurla uzanıyordu. Yük gemileri, kocaman bedenleri sudan taşmış balıklar gibi tembel tembel yatıyorlardı.
Satıcılar, neşeli seslerle müşteri avlıyorlardı. Az kaldı, yakında yerimizi; rüzgar, yağmur ve kar alacak…hadi, gelin, son alışverişlerinizi yapın, der gibiydiler.
Emre,, annesine, üç boyama kitabı, bir tane uzaktan kumandalı araba aldırdıktan sonra, dondurma diye tutturdu. Annesi, hiç oralı olmadı. Asla almayacaktı. Zira, Emre, ilkokula yeni başlayan bir cimcime olarak, kolayca hastalanabilirdi. Üstelik bir de domuz gribi var eşikte. Her an kapımızı çalabilir.
Ancak, zamane çocuğu Emre, biliyor ki; biraz daha ağlarsam, annem istediğimi alır. Annesi de, yüzünü ekşitmiş, teslim olmamak için direniyor. Bakalım kim kazanacak.
O sırada, elindeki upuzun bir sopaya bağladığı renk renk balonlarla, oyuncak satıcısı yanlarına yaklaşıyor.
-Uçan balonlarım vaaaarrrr! Ayağına taş bağlamazsan, seni de alır götürür bulutların üzerine, diye bağırıyor, sevimli, bilmiş baloncu.
Emre, atlıyor hemen;
-Anne, gerçekten mi, uçar mıyım ben de , ayağıma taş bağlamazsam?
-Yok oğlum, şakadan öyle diyor, olur mu hiç!
-O zaman ben de istiyorum uçan balon. Anne ne olur ! Bak, dondurmadan vazgeçtim.
Emre, kırmızı bir tane seçiyor. Dondurmaya dökülen göz yaşları ışıl ışıl parlarken yüzünde, ağız dolusu gülüyor sevinçten.
Ama, satıcı çok ciddi, diyor ki;
-Hey ufaklık, ipi elinden bırakma. Yoksa, terk eder seni bu kırmızı balonların şahı. Çünkü, içinde uçucu bir gaz var. Alır başını gider. Asla geri dönmez. Arasan da bulamazsın.
Emre, heyecanla bakıyor annesine. Anladım, dercesine: Bırakır mıyım hiç?
Emre de annesi de mutlu. Dondurma tehlikesi geçmiş durumda.
-Artık gidelim tatlım, Elif Teyzen gelecekti. O, gelmeden evde olalım.
-Yaşasın! diye ünlüyor Emre. Teyzesini çok sever. Hem balonunu gösterecek.
Emre, heyecandan sersemdi. Şu balon, eğer elinden kurtulursa uçup gidecek. Asla yakalayamaz. Denizde olsa, hani topu giderdi bazen . Babası yüzer getirirdi. Fakat bu, bu harika şey, eğer uçarsa, kimse yakalayamaz….babası bile. Uçamaz ki babası!
Eve geldiklerinde, Elif kapıdaydı;
-Beklettik mi? diye sordu Ayla, üzgün.
-Yok canım, şimdi geldim., dedi Elif.
Emre atıldı, teyzesinin boynuna.
-A, ne güzel balonun var! dedi teyzesi, öperken onu.
Sarmaş dolaş, eve girdiler. Hava hala sıcaktı. Geniş Terasa geçtiler. Ayla, çay yapmak için mutfağa gitti. Elif, Emre’yle muhabbette. Ama iki de bir şöyle diyor;
-Emre, tatlım, sakın bırakma, uçar gider, bir daha yakalayamayız.
-Biliyorum teyze.
-Olsun, ama sakın aklından çıkarma, benim bir balonum böyle gitmişti de küçükken, az ağlamamıştım.
Ayla, mutfaktan sesleniyor. Elif, yardıma gidiyor hemen. Çayları ve bisküvileri koyuyorlar tepsiye.
O sırada bir çığlık…
-Anneeee!!! Gitti! Balonum gitti!
Emre, tepiniyor.
-Ben sana demedim mi? söylemedim mi? diyor Elif hayıflanarak.
Ayla, üzgün. Alıyor oğlunu kucağına;
-Ne güzel, bütün gün oynamıştın, elinden bırakmamıştın. Ne oldu ki, birdenbire?
-Ne olacak, dedi Elif. Beni dinlemedi, dinleseydi, böyle olmayacaktı!
-Dinledim, seni dinledim! Ama, ne olduysa oldu. Sanki biri gelip elimden aldı! diye, avazı çıktığı kadar bağırıyor Emre
-Ah Elif! Senin şu takıntıların yok mu? Şimdi ben nasıl avutacağım bu çeneyi? dedi Ayla, bezgin bir sesle.
Geç olmuştu. Hava serinlemişti artık. Emre de uyumuştu ağlaya ağlaya. İçeri girdiler.
O, düşler ülkesinin bulutları üzerinde yüzerken balonuyla, Elif ve Ayla fısıltıyla konuşuyorlardı:
-Korktuğum nasıl da başıma geliyor? Hayret bir şey! dedi Elif.
-Evet, nedense hep öyledir bu , dedi Ayla, düşünceli, daldı gözleri uzaklara.
-Acaba, kırmızı balonların şahı, şimdi, hangi dünyaların üzerinde salınıyor? Kaybetmekten korktuğumuz güzellikler, neden uçup gidiyor elimizden? Ve gittikten sonra da neden bir daha tutamıyoruz onları?
Bizi, korkularımız mı yönetiyor? Kim bilir?
..
müget