10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
970
Okunma
“ ALDIRMA DEMEM, ALDIRIRIM,
HAK’KI TUTAR KALDIRIRIM”
Saat 23.45 ve sıcak yatağımdan kalkıp soğuk salona geçtim. Öykü defterimi elime alıp başladım yazmaya. Burası odam gibi sıcak değildi ve karnım gürüldemeye başlamıştı. Ama bu anlatacaklarımı anlatmadan uyumam mümkün olmayacaktı onu iyice anlamıştım.
Dün, eski yaşadığım mahallemde dolaşıyordum. Aradan geçen onca yıldan sonra tanıdık bir yüze rastlamamıştım. Sanki bizler buralara hiç uğramamış, bu toprakları hiç çiğnememiştik ve bu insanlar burada sanki ezelden beri yaşıyorlardı. Dünya gibi gelip geçimlikti mahalleler de.
Üç katlı bir binanın geniş bahçesinden gürültüler geliyordu. Bu bina, sokağın başında bizim eskiden oturduğumuz evin iki bina ilerisiydi.
Kalabalığın ve gürültülerin nedenini de merak ediyordum. Bu kalabalıkta eskilerden bir tanıdık bulup bulamayacağımı da merak ediyordum.
Bahçenin kapısında dikilip izlediğim bir anda içeride hareketlilik ve olaylar başladı.
Elli yaşında ama oldukça kilolu ve güçlü bir kadın, çığlıklar atarak fırladı ortaya. Elinde büyükçe bir sopa vardı. Karşıdan gelen altı, yedi kadın da hırslı biçimde kadının üzerine doğru yürüyordu. Onların da bazılarında sopa vardı.
Yaşlı kadın nara atarak sopasını havada birkaç defa döndürdü. “ Evladıma el sürdürtmem” diyordu.
- “ Canımız, malımız, namusumuz tehlikede” diyordu kadınlardan biri.
- “Delini al git! Ya da Bakırköy’e yatır.” Diyordu diğeri.
Binanın diğer tarafına dolaşmak isteyen kadınlara daldı yaşlı kadın. Birer ikişer yere indirdi hasımlarını. Hem isabet alıyor hem vurunca yatırıyordu. Neticede binanın öbür tarafına hiçbir kadın geçemiyordu.
Bir ara yan taraftan gelen küçük münakaşalara kulak kabartıp oraya yöneldiğimde şoke oldum.
Elleri sopalı, bıçaklı her yaştan erkekler karmaşa içindeydi. “ Yapmayın, ayıptır, günahtır, suçtur; başka yol bulalım” gibi cılız itirazlar duyuluyordu. Fakat suç işlemek için coşmuş bir gurup vardı.
Binanın önünde bir sedirde uyumakta olan iri yapılı bir adamı kuşatmıştılar. 40, 45 yaşlarında kızgınlıktan ağzından köpük saçan bir adamın hemen yanı başındaydım. “ O deli ölmeli!” diye haykıran adam elindeki çelik saplı keseri vurmak amacıyla havaya kaldırdı. Birkaç yaşlı adamın itirazı yine yükseldi ise de adam, uyumakta olan deliye doğru iki adım daha yaklaştı. Şiddetle vurabilmek için havadaki keseri kararlı bir şekilde biraz daha geriye yasladı.
Deli onca gürültüden uyanmış ve neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Havada üzerine gerilen keseri görünce korku ile başını sol tarafa çevirdi ve kala kaldı. Birkaç saniye sonra kafasına inecek keseri bekliyordu iki büklüm. Uzansam adamı yakalayıp engel olabilirdim. Ama daha olayın mahiyetini bile bilmiyordum. Bu deli yan tarafta kadınlarla çarpışan yaşlı bayanın oğlu olmalıydı. Bir takım kötü işler nedeni ile bunca insan bu ana oğla saldırıyordu demek ki. Kimseyi tanımıyordum. Hiç biri ile bir hukukum yoktu. O an tesadüfen orada bulunan manzara harici bir objeydim sadece. Ben olmasam da olacaktı zaten. Yaşananlar ve yaşanması gerekenler yaşanacaktı. Beni kim dinlerdi ki burada?
Yanı başımda, birisinin kafasını patlatıp hayatına son verecek keserli kolu kavrayıp engel olmak yerine patlayacak kafatasını görmemek için sırtımı dönüp hafif öne eğilerek bir iki adım uzaklaştım.
İki, üç saniye sonra da kafatasında patlayan keserin çıkardığı sesle titredim.
Dün sabaha karşı gördüğüm bu rüyadan sonra uyku tutmamıştı beni. Gerçekte de böyle mi davranırım diye endişeye kapılmıştım. Bu rüyayı yorumlayamıyordum. Ben bu kadar vicdansız olabilir miydim? Korkaklığımdan tiksiniyordum.
Yazdım bitti ama halen vicdanım rahatlamadı. Artık hiçbir şey için kendime eskisi gibi güvenmeyeceğim. Ben eğer zalime dur diyemiyorsam, dünya kaynaklarını tüketmekten başka ne işe yarardım? Korkak, yalancı ve zalimmişim. Yazıklar olsun bana. Rüyamda bile:
Aldırma, dedim ve aldırmadım,
Hakk’ı tutup, kaldırmadım.
Engin TATLITÜRK
NOT:
Soykırım mağdurunu oynayan baş katliamcı İsrail ve onun Kuazimodo’su
( Noturdam’ın kamburu) ucube Amerika devleti dünya barışının en büyük düşmanıdır bu gün için. Yarınlarda bu tehlikeye Çin de ortak olabilir. Barış düşmanlarının sebepleri çoktur ama silah ticareti, enerji kaynaklarının kontrolü ile su ve suyollarının hâkimiyeti en mühimleridir.
İslam dünyasının silkinip, uğradığı acılara, zulümlere “ dur” diyecek kabiliyete ulaşması için belki de bir vesiledir bunca acı. Herkes iyice anlamalıdır ki: Birleşmiş Milletler Topluluğu, İslam ülkelerine karşı kurulmuş bir birliktir. Hıristiyan birliğidir. İslam Birleşmiş Milletlerini acilen kurmalıyız. Mevcut BM hangi Müslüman ülkenin ne gibi bir hakkını adilane korumuştur? Vetocu daimi üyelerin tümü gayri Müslim’dir. Daha başında, temel zalimlere ayrıcalık tanınmışken adil karar çıkar mı bu kurumdan? BN kararlarını ihlal eden, Katliamlar yapan İsrail’e hangi, bir tek yaptırım uygulanabildi. Ya Çin’e, ya Rusya’ya ne yapabildiler?
Amerika’ya Hıristiyan, İsrail’e Yahudi diye kızmıyorum. İşbirliği ile Müslümanlara savaş açtıkları için kızıyorum. Katliamların nedeni, faili ve koruyucusu oldukları için kızıyorum. Size benzemeyen kardeşinizi kuyuya atıp öldürmek ve ondan kurtulmak fikrinden hiç mi vazgeçmeyeceksiniz.?
Hepimizin yaratıcısı Allah’ın huzurunda size; “Niye son dinle şereflenmediniz de Müslüman kardeşlerinize zülüm yaptınız” diye soru gelirse ki gelecek; ne diyeceksiniz?
Zerre kadar insan iseniz eğer; adaleti tutup kaldıralım. Barış kendiliğinden gelir.