11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1628
Okunma

Bir gün dibi görünmeyen bir kuyuya taş atmıştım. Sonra o karanlığa baktım sessizce sonra ürkütücü bir yankılanma sesi duydum. Evet, çok korkmuştum. Hayatı tanımak için, doğa kadar eğlenmesini bilmelisin onunla. Çünkü doğa her şeye bir tepki gösterir… Denizi toprakla örtersiniz, o, kendini tekrar açmasını bilir. Çünkü hayatta her şeyin bir yaşam yeri ve hakkı vardır!
Türkiye’yi seviyorum… Nedenini çok daha önceleri de sormuştum kendime, defalarca. Tanımlamak bana uygun değildi, benim işim o sevgiyi bütünlemekti!
Gelelim asıl konumuza, orta doğuda yapılan iki büyük sömürgeye Amerika ve İsrail. Amerika asıl başkomutan olarak ele alınırsa İsrail bir alt kademesi, Barzani ve Talabani çapulcularıda onların kuklası. Iraktaki büyük projeye ne demeli, adı: küsdistanmış… Şimdi güzel vatanımda da aynısını yapmak için sanatçılarıda kullanır oldular. Aydınların suskun kalışı, cesur kalemlerin şaşkınlığı ve şehit ailelerinin öfkesi… Bunlar tesadüf müdür sizce? Grip gibi içimize işleyip, yıllarca kardeşçe yaşayan vatan çocuklarını birbirine düşüren ve onlara yardım edenlerin sonu gelmedi mi? Biz bu ülkeyi namusumuzla, kanımızla kazanıp cumhuriyeti ilan ettiğimiz 2o. y.y ‘dan sonra 21. y.y ‘da tekrar geri iade etmek için mi savaştık! Iraktaki çapulcuların saldırganlıklarının sonucu Arap, Sünni, Türkmen kardeşlerimizin yerlerinden, yurtlarından olmalarıda mı bir tesadüf? Kendi ülkelerindeki azınlıkları saymayıp, haklarını ellerinden alan bu şuursuzlar, nasıl olurda her bölgesi bir bütün olan, şehit kanıyla süslü vatanımdan bir hak talep edebilir? Bu nasıl bir dengedir, bu nasıl bir hoşgörüdür ki, sabırla, gerçeği görmelerini bekliyoruz. Unutulmasın ki Türkiye’de her zaman terazinin bir tarafı çok ağır basar, o da ülkenin dili, toprağı ve örf-adetleridir! Hayatta her şeyin bir karşılığı vardır… Su akacağı yeri bulduğu gibi, gün gelir yurdumun yorgun savaşçıları da yattıkları yerden kalkıp bu utancımızı, bu başımızın eğriliğini yerden kaldıracaklardır!
Terör, her ülkede ilk önce dil üzerine çöreklenir. Öncelikle işe insanoğlunun yemek alışkanlığından girerler. Tatlı, tuzlu çeşitli yiyeceklere kendi isimlerini marka halinde sunarak, sonra giyim ve teknolojik aletlerde, kendilerini alıştırırlar. Tüketime destek verip, üretime ise hep kendileri sahip olurlar. Bizleri kendi ülkemizde, asgari ücret altında çalıştırmaya mahkûm edecek kadar çaresiz bıraktıklarında, ülkeyi bölmek için yüzyıllardır oynadıkları türlü oyunları parça halinde birleştirmeye başlarlar.
Ve sonra ne mi yaparlar:
-en cahil etnik kökeni destekleyip, haklarınız yeniliyor diye, onlara sahip çıkarlar.
-parti, gruplaşma ve ülke içi siyaseti hep bir tarafa yığarlar…
-ülkenin doğusu kötüyken, batıya; batısı kötüyken, doğuya yığma yaparlar.
-fakir ülkelerin tek eğlencesi futbolu seçip, fanatikleştirirler…
-ülkenin dini bütünlüğünü, tarikatlarla besleyip, ibadet şekillerini çoğaltırlar.
-maneviyatı güçlü ülkelere aile düzeninden girip, yeni bir nesil ortaya çıkarırlar.
-evrenselliği savunup, kendi müzik mini putlarını modern diye, bize sunarlar…
-ülke komşularıyla aradaki bağları koparmak için, Ülkeler arası güç dengesini öne sürerler.
-ülkeyi kurtaran liderleri önce örnek alıp sonra dinsiz, komünist gibi damgalar vururlar.
-ülkenin en sevilen sanatçılarını kullanıp, yalan vaatlerle uyutup, kullanırlar…
-basın, yayın organlarını partizanlaştırıp, özgürlüklerini ellerinden alırlar.
-bu ülkede her şey olur, yolsuzluklar vardır deyip, halkın, devlete olan güvenini sarsarlar.
-kendileri en modern silahları kullanırken, kullanmadıklarını, pahalıya satarlar.
-kendi ülkelerinde idam ederlerken, aslında idam insanlık suçudur, kalkmalıdır derler.
-hristiyan topluluklar kurup adına A.B. deyip, çağa ayak uydurduklarından bahsederler.
-IMF adında para fonlarıyla ülkeyi faizle borçlandırıp, bataklığa sürüklerler.
-kendi sinema filmlerini kullanarak büyük amerikadan söz edip, kulak aşinalığı yaparlar.
(sonra mı, sonrası bitmez bunun… Yetiştirdikleri özel ajanları, o ülkenin vatandaşı gibi gösterip “ben bu ülkeyi seviyorum,” deyip, birkaç sosyal projelerde yer alıp, halkın gözünde helal olsun sana, dedirtirler…)
Neden mi olur tüm bunlar… Çünkü siz gül yüzünüzden, tarihinize bakıp şereflendikçe onlar hep kıskandılar da ondan. Terör grip gibidir! Çeşitleri hiç bitmez, her yıl farklı yönleriyle ortalığa çıkıp önce yormaya sonra yok etmeye çabalayıp dururlar. Halkı en küçük haberle bile inandıracak psikolojik oyunlarla besleyip, dedikoduluğa sürüklemeyi çok iyi yaparlar. Oysa her şey dün gibi apaçıktır!
Soruyorum size, hiç savrulan kül yeniden parlar mı?
Güzel kardeşlerim, ülkemin kıymetli yurttaşları… Bizi çekemeyenler, geçmişin intikamıyla beslenip, sabırla yıkılmamızı bekleyenler olacak ve olmaya da devam edeceklerdir. Yıllarca aynı coğrafyada yaşamış ki bugüne kadar kimse kimsenin hakkını yememişken, şimdi içinizden bunlar neyin nesi demek gelmiyor mu hiç? Madem ortada bir hak vardı, adaletsizlikten bahsediliyordu, neden bunca zaman sustunuz da, tam Amerika, İsrail, Ermenistan, ıraktaki çapulcular etrafımızı kuşatmışken şimdi hak talep ediyorsunuz?
Bunun adına ne koymalı: açılım demekle, onu kabul etmekle haklarınız size geri verilecekse, zamanında taleplerinizi neden sunmadınız? Bunca yıl beklemekle sizler önce kendi hakkınızı çiğnemiş olmuyor musunuz?
Tarih tekerrürden ibarettir! Neden mi, çünkü doğanın etkiye-tepkisi hep şiddetli olur!
Bu vatan toprağında onurla, şerefle yaşamak varken… Sığınmacı politikalarla, ülkemizi bölmeye çalışan dış güçlerle işbirliğinizin adı bırakın da vatan hainliği olsun. Bu da vatansever, milliyetçi, Atatürkçü insanların sizin üzerindeki hakkı olsun!
Her zaman, her şeyi en çok seven kazanır… Olmadı tarih yeniden yazılır!
Emre onbey (vatanseverliliğimi kullanıyorum…)