8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
719
Okunma

Ben daha önceki yazılarımda Bolu’ da oturduğumdan söz etmiştim sizlere. Batı Karadeniz bölgesinde küçük sayılabilecek bir şehirdir. Son yıllarda Abant İzzet Baysal Üniversitesinin sayesinde gelişmeye ve kalabalıklaşmaya çalışan bir Anadolu şehri.
Halkı geleneklerine bağlı, kendi içinde kendine yetmeye çalışır. Ne soğuktur, ne sıcak. Bu durumda da ılık demek daha doğru olur sanırım. Doğal güzellikleri ve özellikle de Yedigöller milli parkı, Abant gölü, Gölcük adını verdiğimiz mesire yerleri ile tanınır çokça.
Kısaca yaşadığım şehri anlatmak istedim sizlere. Bolu’ da halk pazarı yani köylünün ürünlerini sattığı gün Pazartesi günüdür. Çalıştığım için çok sıklıkla gidemiyorum. Benim yerime eşim gider genelde.
Bir pazartesi pazarın kurulduğu tarafta işim olduğu için işyerimden izin alarak çıktım sokağa. İşimi hallettikten sonra pazarın kurulduğu alanın yanından geçerken içimden uzun zamandır gitmediğim pazarı gezmek geçti . Rotamı değiştirerek pazarın içine girdim. Özlemiştim o havayı.
O sırada, önümde ilerleyen iki yaşlı kişinin konuşmalarına istemeyerek te olsa kulak misafiri oldum. Karı koca olmalıydılar. Aralarındaki konuşmayı duymamak mümkün değildi.
“ Hanım ya şurdan bi kabak alam da bana bir kabak tatlısı yap. Emme geçen ki gibi omasın . Tadını tuzunu yerinde go da kabak tatlısı olduğu anaşılsın. Geçen ki hiç bişeye benzememişti.
“Aman sende hiç bişeyi beğenmeyon. Neyi varıdı o kabak tatlısının. Kabakları soyuyom. Üstüne şekeri serpeleyom. Sonra biraz bekletiyom. Ataşın üstüne koyup, altını kısıyom. Aha işte kabak tatlısı. Hadi bak şurda var alalım.”
Ben meraklanmış ve onun konuşmaları da çok hoşuma gittiği için yakınlarında bir şeyleri incelemek bahanesiyle gözlerimi ve kulaklarımı onlardan alamıyordum. Sonra, kabak satan köylü kadınlara yaklaştılar. Yaşlı amca uzakta duruyor, teyze ise ısrarla kabak alma teşebbüsünde bulunuyordu. Kadına,
“ Kabak kaç lira ?”
Diye sordu.
“ Yedi yüz elli deyalla. “
Dedi satıcı kadın.
Yaşlı amca suskunluğunu bozarak karısına döndü ve
“ Aldığın kabak kabağa benzemiyo, yaptığın kabak tatlısı da tatlıya benzemiyo “
Demez mi .Pazardaki kadınlar kıs kıs gülmeye başladılar.Kadın bu cevap üzerine mahçup olmuştu. Sonra da kızılca kıyamet koptu. Kadın kocasına küstü. Arkasına bakmadan yürüdü. Kocası da arkasından yalvarıyordu.
“ Bi denem, özür diliyom senden. Öle demek istemediydim. İşte kabak iyi olmazsa, tatlı da iyi olmaz demek istediydim. Hadi gel alam o kabaktan. “
"İstemiyom kabak mabak, senle de bi daha bazara çıkasam iki osun."
Kadın arkasına bile bakmadan yürüdü gitti. Adam, karısının arkasından giderken hala yalvarıyordu. Arkalarından gülümseyerek baktım kaldım.
Onlardan ayrıldıktan sonra tekrar gezmeye başladım pazarı. Bizim yörenin kadınları çok çalışkandır. Gerçi bunu genelleştirmek yanlış aslında. Kadın, her yerde kadındır ve üretkendir. Bahçesinde yetiştirdiği ürünü, kendine ait kirasını Belediyeye ödediği yerde, yere serdiği örtünün üstünde satmaya çalışır. Kar demez, kış demez. Yağmur, güneş, çamur onu etkilemez.
İneğinden elde ettiği sütü yoğurt haline getirir, peynir yapar, tereyağı yapar ve ekmek davası yüzünden geç saatlere kadar bekler ekmek teknesini. Sattığı ürünlerden elde ettiği parayla da akşam köyüne giderken, sıvı yağını, şekerini, çayını alır ve öyle gider.
Yüzlerinde yorgunluk ifadesi vardır. Ama daha çok incelerseniz, o yorgunluğun yanında, bütçesine katkı sağlamanın gururunu ve mutluluğunu da görürsünüz.
Çok da eli açıktır. Köy ekmeği satılır pazarda. Fırınında pişirdiği ekmeğini tezgahına koyar. Yanına da kesilmiş ekmeği. Tereddüt ettiğinizi görünce hemen eline bıçağı alır, kocaman bir dilim keser uzatır alıcıya. O pazarlarda kimlere rastlamazsınız ki. Çıktığım zamanlarda lise arkadaşlarımı görürüm. Ayak üstü sohbet ederim. Yoğurtçum vardır mesela. Hep aynı kişiden alırım çıktığım zamanlarda. Onunla ahbap olmuşum haberim yok. O benim kızımı soruyor, ben onun çocuklarını. Tanımıyoruz aslında çocuklarımızı. Fark eder mi tanımak. Önemli olan gönül almak. Samimiyet.
Pazarlar ve panayırlar çok önemliymiş aslında yaşantımızda. Bu yazı sayesinde onu anladım. Ya siz ?