Saat asırlardan beri bilinir. Zaman ölçeği diye biliyorum bende, neresini ne kadar ölçüyor bilmiyorum tabi… Ama zaman daha uzun onu ölçemeyiz, bu kesin, saatlerle olmaz. Zaman su gibi değil, rüzgar gibi değil, ne gibi olduğunu bilmiyorum, akıp gidiyor hızlıca. Ve bizler… Bizler zaman gibi akıp gidemiyoruz. Zamanın içinde belli bölümlerde beklemek kalıyoruz. Belli bölümle, dakikalar, saatler, günler, aylar da olabilir. Beklemek hiçbir şey yapmadan beklemektir. Bir şeyler yaparak beklemek oyalanmaktır. Oyalanmak kolaydır, beklemek zordur. Çok sıkılırsın, dikkatini verecek bir şeylere ihtiyacın olur. Tik, tak tik, tak hemen dinlersin, dikersin gözlerini. Saniyenin ilerleyişi gariptir. Her seferinde altmış saniye gösteren bir yol izler. Ama bize farklı gelir. Sanki başka şehirler, başka yollar, tarlalar, sanki daima farklı bir yerden gidiyor gibi. Neyi beklediğini unutursun. Tik taklar seni alır götürür. Hayatında beklemelerin varsa tik takli saatlere ihtiyacın vardır. Saat, daima değişen, mekanik bir alet. Şimdi dijitaller var. O tik tak sesi yok, gezme işi de yok. Ama bir tane tik takli saat alın. Hem zamanı gösterir, hem de beklemelerinizde size eşlik eder.