10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1184
Okunma

Dinler arası diyalog ile ilgili yazılarımıza devam ediyoruz.Ara sıra çok sert eleştiriler alsak da yinede doğruları söylemekten ve yazmaktan geri kalmayacağımızı şimdiden deklere ederek konuya başlayalım.Başlık BİR ADIM SONRASI İŞGALDİR aslında çok anlamlı bir noktayı işaret etmektedir.Önceki yazılarımızda diyalog sürecinin aslında bir nevi modern misyonerlik olduğunu ve hedefin ülke Müslümanlarının Hristiyanlaştırılması olduğunu yazmıştık.Bu yazımızda da bir adım sonrasında yani dini bütünlüğün bozulması halinde yaşanacakları özetleme gayretine gireceğimizi söyleyelim.Evvelki yazılarımızda Papa 6.Paul’un milenyum mesajını aktarmıştık.Bu mesajda ikinci bin yılda Afrika’yı Hristiyanlaştırdıklarını söylemekteydi.Sonra bakalım neler oldu ve Afrika’da yaşanan durumun Türkiye uyarlamasını birazda komplocu bir yaklaşımla ele alalım.Bakın Afrikalı bir aydın neler söylemekte;
‘Hristiyanlar bize geldiklerinde onların elinde İncil,bizim ayaklarımızın altında bizim olan topraklarımız vardı.Hristiyanlar bize gözlerimizi kapamamızı ve dua etmemizi söylediler.Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil ,onların ayaklarının altında bize ait topraklar vardı.’
Bu sözler herhalde Afrika’nın nasıl Hristiyanlaştırıldığını anlatmağa yetmektedir.O zaman şunu unutmayalım ki bizde bir gün sözün muhtevasına benzer bir halle halvetleneceğiz.Yani her misyonerlik çalışmasının sonunda muhakkak ki fiilen bir işgal gerçekleşir,sözüne itimat etmemiz gerekir.Tarihte bunun acı örnekleri ile karşı karşıyayız.Yakın tarihimizde Irak,Afganistan,Arabistan,Filistin.Daha geri gidecek olursak Osmanlı Devleti’nin işgali ve yıkılışı.Daha geri gidersek İspanya Endülüs Emevi Devleti’nin yıkılışı hep bu doğrultuda olmuştur.Hristiyanlar önce misyoner faaliyetleri ile işgal edecekleri bölgeleri daima işgale hazırlamak için öncü birlikler olarak göndermişlerdir.Misyonerler adeta işgal edilecek toprakların keşfini yapmış ve işgal sırasında içeriden destek alınması için ortam hazırlamışlardır.Buna Kurtuluş Savaşımız sırasında İngilizlere yardım eden papazları,Fransızlara yardım eden Ermenileri örnek gösterebiliriz.
Bu iş daima batılılar tarafından böyle yapılmıştır ve böyle yapılmağa devam edilmektedir.Ancak günümüzde misyonerliğin ipliği pazara çıktığı için batılılar bu işi açık seçik yapamamaktadırlar.Bu nedenle de içimizden bazı kesimleri bizi parçalamak için seçmekte ve görevlendirmektedirler.Bu devirde de bu işi üstlenmiş kişi Nursi ve onun izinden giden M.Fethullah Gülen’dir.Bakın Gülen Amerika hakkından neler düşünmektedir.
‘Amerika şuan ki konum ve gücü ile bütün Dünya’yı kumanda edebilir.Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir ve hatta denilebilir ki şöyle yada böyle Amerika ile dostça geçinmeden,Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar.’
Bu sözler sayın Gülen’e ait.Şimdi şu kritik soruyu soralım:Olası bir Amerika işgalinde Gülen acaba onlara direnmeyin onlar her şeyi yapabilecek kudrettedirler,karşı koymayın mı der yoksa ölürsek şehit kalırsak gazi haydin savaşa çağrısını mı yapar?
Bana soracak olursanız yukarda naklettiğim sözleri söyleyen birisi asla ve asla böyle bir durumda savaş çağrısı yapmaz.Peki soralım bu bir milleti işgale hazırlamak değilse nedir?Gülen Filistin’de kocaman tankın önünde elinde bir taş ile duran bedeni küçük ama yüreği dağlardan da büyük mücahitler kadar olamıyor değil mi?Eğer Filistin hala daha Müslüman toprağı ise bunu işte o çocuklara ve onları yetiştirenlere borçludurlar ama bakın sayın gülen nasıl bir ruh içerisinde Amerika’yı bir hegemonya olarak bize sunmakta.
Evet kıymetli okuyucu bu gün Türkiye kah Medeniyetler İttifakı kah Dinler Arası Diyalog kah İbrahimi Dinler Sempozyumu adı altında bir işgale adım adım hazırlanıyor.İşin vahim tarafı hükümet edenler de bu projelere bizzat destek veriyor.Bakın Prof.Dr.Nedim Macit Küresel Güç Politikaları Türkiye ve İslam adlı eserinde bu gerçeği nasıl anlatıyor:
‘Siyasi iktidar,Vatikan,Cemaat ve Diyanet dörtlüsü dünya barışını sağlama adı altında Büyük Ortadoğu Projesi’nin zeminini oluşturuyorlar.Siyasi iktidar anılan projenin eş başkanlığını yürütüyor.Vatikan,İncil-Tevrat perspektifli dini stratejiyi gerçekleştirmenin heyecanını yaşıyor.Ilımlı İslam mensupları,halis,ulvi Müslümanlar arasında ittifak sağlayarak kendi ülkesine ve sistemine karşı cephe oluşturuyor.Diyanet İşleri Başkanlığı ise siyasi iktidar ile siyasi iktidarın önemli bir parçası olan ve ABD’nin gücüne yaslanan cemaatin sözcülüğünü yapıyor.’(Sayfa 581)
Baktığınızda Amerika Dış İşleri Bakanı Rice Büyük Ortadoğu Projesi ile Afrika’dan Kafkaslara 22 İslam ülkesinin sınırları ve rejiminin değişeceği haberini veriyor ve işte bu noktada da Başbakanımız Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanı olduğunu deklere ediyor ve yine bu proje dahilinde Diyarbakır’ı bir yıldız yapacağını ilan ediyordu.Hedef seçilen bu 22 İslam ülkesinin içerisinde Türkiye’nin de olduğunu Amerikan ordusu bir haritada Türkiye’yi üçe bölerek destekliyordu.Şimdi gelelim bu ülkelerde yapılan çalışmalara.Ortadoğu’da da İslam’ı parçalamak için yoğun girişimlerde bulunuyorlar.geçtiğimiz yıllarda ABD’deki Evangelist kilise de CIA’nın emriyle hazırlanan bir kitap Müslüman coğrafyaya tanıtılıyor ve tam 5 milyon adet dağıtılıyordu.Kitabın adı ‘Gerçek Furkan’ olarak belirleniyor ve içine İncil,Tevrat ve Kuran’dan ayetler koyularak oluşturuluyordu.Bu gün bu kitap hala daha Ortadoğu’da dolaşmakta ve gerçek kitap olarak cahil halka tanıtılmaktadır. Bu türden bir kitabın yine diyalogcu tayfa tarafından Gülen’in isteği ile hazırlandığını ve kitapçılarda boy gösterdiğini de hatırlatalım.
Türkiye’de bu gün sahte Müslümanlar dolaşmaktadır demiştik.Aslında bu söz kısmen yanlıştır.Doğrusu Müslüman görünümünde,gizli kardinaller dolaşmaktadır olmalıydı.Sanırım kimden bahsettiğimi sizler daha iyi anladınız.Bu kardinaller işte ülkeyi bir haçlı işgaline hazırlama gayreti ve telaşı içerisindeler.Zaman içinde bu konuyu daha detaylandıracağımızı söyleyerek şimdilik noktayı koyuyoruz.Görüşmek üzere…