1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2545
Okunma

“Sosyalizmden kuşku duymak, insan’dan ve onun sosyal varlığından kuşku duymaktır.”
Sosyalizm ve sosyal mücadeleler tarihi incelendiğinde, 1 Mayıs’ın anlam ve önemi de daha iyi anlaşılmaktadır. Bilimsel sosyalist teorilerin yapıldığı günden bu güne bir buçuk asır geçti. Sosyalizm adına devrimler yapıldı ‘sosyalist toplumlar’ yaratıldı. “İnsanlığın gelişim sorunlarına dayatılan ‘Çözümler’ çokça ileri sürüldü ve uygulandı. Ama bu gün varmış olduğumuz noktada insanlığın oldukça çözümsüz bir evreyi yaşadığından söz ediliyor. Bunun bir gerçeği ifada ettiği inkar edilemez. Onun nedenleriyle en fazla ilgilenmek zorunda olanlar hiç kuşkusuz üyelerinin özgür ve karşılıklı hak eşitliği içinde olduğu bir dünya toplumu yaratma hedefinin sahipleri olan biz sosyalistleriz.”
İnsan tarih boyunca ilk sınıflı topluma geçişle birlikte günümüze kadar sürekli devrimsel gelişmeler içinde ilerleme kaydetmiştir. İnsanın kendi düşünce, tasarım ve emek gücüyle büyük etkiler yaratan devrimler yaptığına da tarih tanık olmuştur.Yeni toplumsal aşamalar bu devrimlerle ortaya çıktığı, bir çok evrensel değerlerin bu devrimlerin bir sonucu olarak yaratıldığı,insan gelişiminin bir ifadesi olarak bu devrimlerin sürekli yeni gelişmelerin zemini olduğu da bilinmektedir.Dolaysıyla bu devrimlerin hangi güçlere karşı gerçekleştirildiği, tarihin hangi aşamasında ve kimler tarafından yapıldığını,buna karşı hangi temel istemler doğrultusunda ortaya çıktığını günümüz insanınca daha iyi bilinmek zorundadır.
İlk insanın doğaya karşı geliştirdiği eylem, güdüsel anlamda da olsa kendisini var etme ve Bunu en somut örneği, insan toplulukların bir araya gelmeleri, hatta hemcinslerin bir araya gelmesi olayıdır.Bu durum daha sonra bilinçli bir emeğe dayalı olarak toplumsallaşmada ifadesini bulur. Bundan sonra ortaya çıkan devrimlerin köklü özelliği; toplumların kendi içinde gerçekleştirmeleridir. İnsan artık doğaya hükmetmekte ve kendi yaşamını, düşünce ve etmenlere, kendi yapısal işlevlerine karşı devrimsel gelişmeler içersine girme zorunluluğu doğmuştur. Bu da bilindiği gibi zorunlu üretimde ve ihtiyaç fazlalığından ayrı bir artı-ürünün başlıyor. Güçlüler ve otoriteler için bu durum vazgeçilmez bir yaşam tarzı haline geliyor. Aynı zamanda sömürü döneminin başlangıç temelleri de ortaya çıkıyor. İşte insanın içe yönelme süreci ve iç devrimlerini gerçekleştirme dönemi buradan itibaren başlıyor.
İnsanın tarihin başlangıcından günümüze kadar toplumsal aşamaların her dönemine denk düşen bir düşünme ve tasarım düzeyi olmuştur. Gens-Klan örgütlenmesine tekabül eden totem inancı ve büyücülük, aşiret örgütlenmesine denk düşen tanrı krallar ve primitif dinler, halklaşama sürecinde ortaya çıkan dinsel akımlar ve felsefi inançlar ulusal ve sınıfsal çıkarların ifadesi olarak ilk dönemlerin modern ideolojileri sayılabilirler.İnsan toplulukları ve halklar bu ideolojilere dayalı olarak büyük gelişmeler kaydeder.Sanatta, kültürde hatta felsefede ortaya çıkan gelişmelerin bu ideolojilere bağlı olarak ortaya çıktığı, insan yaşamını biraz daha bilimsel ve çözümleyici temellere oturtulmaya çalışıldığı daha ilk dönemlerde görülmektedir.İnsanın kendi mücadelesi sonucu ortaya çıkardığı nicel ve nitel birikimlerin-bazen duraklama evrelerini yaşasa da-çoğunlukta sıçramalı bir seyir izlediği, bu birikimlerin belli doruklara ulaştığı görülüyor.Bu birikimlerin somutluk kazandığı doruk insanların geliştirdiği devrimlerdir.