3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1177
Okunma

Eğer bir yerde anlam ve "aşk" arayışı birbirine karıştırılmışsa, orada, insanların midesi ve oturma bölgesi arasına sıkımışlık bağlamında sadece insafsız bireycilik görebiliriz !
Bu tür bireylerin oluşturduğu toplumsal örgüdeki belirgin renk; insan tanımından hızla çıkışın rengi olmaktadır.
Toplumsal örgü, akıl tutulması veya akıldan kaçışın baskın verisi olan gerçekleri tuzak olarak görmeyi son derece normalleştirebilmektedir. Bu koordinatlardaki bir dizgede aklımızı, kalbimizi ve vicdanımızı koruyamayacağımız da son derece açıktır !
Yine, bahse konu türden bireylerin oluşturduğu toplumsalın, ortak akıl ve bağlısı gerçeklerden epeyce bir uzak olma halini de rahatlıkla teşhis edebiliriz. Akıl ve gerçeklerden kaçış ve uzaklaşmanın kısa formülasyonunu bu şekilde yazabiliyoruz...
Toplumsal bilgi, bireysel ilgi ve ayrıştırılmaya muhtaç durumdaki total sevgiyi, şimdilik kaydıyle hiç anmayalım diyebiliyorum...
Erişmediğine “murdar” diyen, güzel ama bir o kadar da cahil olmak hali; ilkeli değil, "ilkel insan" kalıplarına daha yakın durmaktadır, çünkü...
Fiziken güzellikse, kimi ( hatta çoğu) zaman yetmemektedir...
Görüntüye, o zaman küsürattır diyebiliyorum !
Görüntü, söylediğimiz gibi: Gözlem, biçem ve durum/dizge verilerinden birisi olmaktadır. Bundan fazla önemsenmesini de önermiyorum !
Akıl ve gerçeğin kendi aralarındaki mukayesesine gelince:
Ölçüt bilinen ve ölçülen bütününü, doğru veya yanlış olma konum ve durumuna göre, ayrı ayrı sorgulamayı gerektiriyor…
Görüntü ve akıl demişken (aklıma), görüntü ve gölge(lenme) ile aklın durması, kimi zamanda bilinç ve birikimin yıkımı gibi bir çıkarsama geliyor.
Siz, bunu şöyle de anlayabilirsiniz; görüntü ve gölge farkı veya gölgelenmiş bir görmede; kör akıl ve gölgelenmiş görüntü bütünselliğine dönüşmesi hali var gibi…
Malum, görmek; akıl ve bilincin birikim kapasitesiyle, yani (dağarcıkta) biriktirilenler nispetinde mümkün olabiliyor veya var oluyor.
Buradan bilgi birikimi, bilinç hiyerarşiği ve göremeyen aklın bilinçaltına attıkları gibi bir dizgeye varabiliyorum !
Neyse, konuyu daha fazla dağıtmayalım; toplarlıyorum…
Anlamın eylemiyle "aşk"ın dili, ne denli farklılaşır ve çelişirse, görüntü; hep İSTİSMAR oluyor!
Yani ’batın’ halin özünde; zahiri bir İSTİHZAZlaşma yaşanmaktadır...
Öyleyse, olaya izdüşüm veya bileşim yaptırmak çıkarsamalı, düz bir mantıkla da bak(a)mıyoruz... Diyalektik ve diyaletik bileşiği bir "estetik" dizilimi arıyoruz.
İstismar; herhangi bir durumda konumladığınız kişiyi "kuruyemiş"miş gibi tanımlayıp, göğe çıkarıyor gibi yaparak, yerin dibine indirgeme hiçleşmesi olmaktadır !
İstihzaz kavramını biraz daha açarsak eğer; benzetmeyle, kuruyemiş ve eğlencelik kadar ucabat (garip) anlamı yüklediğimiz bir garibanlık hali buluyoruz ! Bu garabet hali henüz, garibi (mecaz iken) yemeyi düşlediğinizde aldığınız "haz"zın, Osmani lisanda söyleyişi olmaktadır !
Türkilizce dejeneneratifliğiyle sorarsak; ’bu mudur ?’ peki, makro tasvir !
Buysa eğer, hiç de öyle aşka filan benzemeyen bir betim tahayyülü görebiliyorum, aşka filan benzeyen bir mikro tasvir de çıkmıyor buradan !
Aptal, çıkarcı (tutku yoğun) aşk diyebiliyor muyuz peki ?
Belki ?!
Oysa, biz "Anlam Sarkacı"nda sevginin gerçeğini arayıp, sorguluyoruz !
İnsanımsılık veya insan takliti yapmak farkı arasındaki biçimselllikle bir önerme yapıyorum gibi de anlayabilirsiniz, bu ikisi arasındaki karşılaştırmayı...
İnsani mı peki ? Hiç sanmıyor ve de ummuyorum !
İ - n - s - a - n - ı - m - s - ı - l - ı - k, belki de !?. . .
Belki değil, kesinlikle böyledir; evet !
Ki; "haz" ve "an" toplamında yaşıyor olup, anlamı; hep "haz/an" sürecinde yaşıyor haliyle algılayan...
Karikatür bir toplumsalın müsvettesi (karalaması) olmuşluk durumu gibidir, kimbilir !
Ölçü(t) koyan ve ölçülen tamı veya bütünselliği gibi düşünürsek, eğer:
Kabul edilen kavramın akliliği veya kalbiliği bizi; anlam ve "aşk" üzerinden -algısal sevgi-, gerçek üzerinden de -kavramsal saygı- tanımına götürecektir.
Bundan sonrası mı ?
Değişmek farkını yorumlamak biçimi ile dönüşmek çelişkisini görebilmek sağgörüsünden öte veya beride de olamıyor.
Üzücü olan, işte tam da bu kısımdır !
Anlamını arayan sarkaç, tekrar soruyor olalım; nelerin arasında salınıyordur peki ?
Ve aşk dediğiniz o postmodern embesilliğin "a ş k"ı, yine o her nasıl bir şeyse ki; gerçekten ona benziyor olsun?!
Ahmet Kutlu Ayyüce
Ocak-2013