23
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1224
Okunma

KİMBİLİR NE GÜZEL GÖZLERİ VARDI ONUN?...
( BÜTÜN SELZEDE ÇOCUKLARINA...)
Çoğu geceler böyle olmuşumdur...
Fırtınaya yenik düşmüş, yorgun, var ve yok arası gibi; yaşamaktan bile keyif almakta zorlandığım bir ruh haline dalarım böyle zamanlarda...
Zaman, her zamanki gibi ilerlemiştir.
Ve zaman ilerledikçe, sessizliğin daha da artarak, beynim ve düşüncelerimin; bir fırtına sonrası, bir denizin, durgun bir hale dönüşmesi gibi bir hale dönüşür sonra...
Sessizliğin; giderek, üstümü bir bulut gibi örttüğü ve duygularımın bir pınar gibi; akıp gitmesine benzeyen bir şey bu...
Sihirli bir şey sanki...
Hüzünlü bir duyguya kapılıp, başka yerlere odaklanır o anda sanki beynim.
Terkedilmiş, eski bir gecekondu mahallesinde bulurum kendimi mesela...
Yada, bir sokak çocuğunun düşlerinde...
Hüzün, benim ruhumun pusulası olur o anda sanki...
Sigaram, o anda başucumdadır.
Ve zamanı gösteren takvimler gibi; kül tablamda izmaritlerim çoğalır gece uzadıkça...
Kör bir gecenin koynunda bulurum kendimi.
Bir mum ışığında.
Bir ölümde...
Bu gece de öyleyim işte...
Bir kaç gün önce, selde zatürre olup, sonra da ölen çocuk geliyor aklıma şimdi...
Kim bilir ne güzel gözleri vardı onun...? Gündüz, beni telefonla arayarak bildirmişti bu ölüm haberini bir dostum.
Anlatırken; yıllar öncesi, buna benzer bir ölüme yitirdiğimiz ,ağabeyimin çocuğu geliyor aklıma o anda...
O da; o nun gibi gitmişti zamansız...
Hele son gece; öleceği gece, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi gülümsüyordu hayata...
O kadar sevimliydi ki...
Ölüm haberini alan dostumun dudaklarından kelimeler zorla dökülüyordu sanki...
Sesinden, ne kadar buruk olduğunu anlamak zor değildi.
"O bebek varya hani, selde hastalanıp, zatürree olan, o bebek, ölmüş... "
İkimiz de susuyoruz bir müddet telefonda...
Ahizenin sessizliği duyuluyor sadece...
Dostumun boğazınızın dolduğunu hissediyorum o anda.
Sesinde burukluk olduğu her halinden belli.
Sonra devam ediyor dostum:
"Çocuğun hastalandığını demişti babası.Ama öldü dediğini duyduğumda şok oldum sanki..."
" Aileye gıda yardımında falan bişeyler bulunurum diye aradım babasını, çocuğun öldüğünü tesadüfen öğrendim..."
Boğazında, bir kuruluk oluyor, bir ıslaklık...
Kelimeler, kopu kopuk çıkıyor dudaklarından dostumun.
" Daha bir buçuk aylıkmış ne..? küçüktü yani..." dedikten sonra kapanıyor telefon.
Küçüktü... ölüme direnemeyecek kadar hemde...
Sel’e yenik düşmüştü ve de ölüme...
Babası, selzedeymiş. Selden sonra, dostumdan başını koyacakları bir yer istemiş. Ve belki de çocuklarını tedavi edeceklermiş.
Ölüm işte...beklemiyor ki...
Kaç hikaye vardır böyle belki; selin savurup, acıklı hikayeler bıraktığı, kaç hikaye...?
bir tek düştüğü yeri yakan.
Ne zaman bir şeyler karalamak istesem, terkedilmiş, eski bir gecekondu evinde bulurum kendimi.
Ya da, bir sokak çocuğunun düşünde.
sigaram başucumdadır o anda.
Ve zamanı gösteren takvimler gibi; kül tablamda izmaritler çoğalır ben yazdıkça.
Kör bir gecenin koynunda bulurum kendimi.
Yada bir mum ışığında.
Bir ölümde...
Bu gece de öyleyim işte...
Bir kaç gün önce zatürreeden ölen çocuk geliyor aklıma.
Kim bilir ne güzel gözleri vardı onun?...