0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
40
Okunma

Boş bir kadeh düşünün. Kenarında dudağın izi, dibinde son damlanın gölgesi. Dolu olduğu anlar geçici; asıl hali, bekleyişi, boşluğun potansiyeli. İşte yaşam da böyle: Dolu anlar parıldar, ama asıl dokusu, tamamlanmamış’ lığın kumaşı ile dokunur. Pessoa’nın deyişi, bir itiraf değil ,evrensel bir hakikatin yankısıdır. Biz, "olmak" ile "olamamak" arasındaki ince çizgide, eksik bir sanat eseriyiz.
Varoluşçu göz, bu sözde bir boşluk görür. İnsan, ölümün bilinciyle yaşayan tek varlıktır. Her seçim, diğer olasılıkların ölümüdür. Erteleme, bu boşluğun gölgesidir. O seyahati, o itirafı, o affı… Yarına havale edişimiz, aslında ölümün kesinliğine karşı savrulmuş küçük bir isyandır. Camus’un Sisyphos’u, kayayı sonsuza dek tepeye taşırken bulur anlamı. Biz de tamamlanmamış’ lığımızı kucaklayıp, şimdiyi taşımalıyız der. Ama insan, şimdinin ağırlığı altında ezilir çoğu kez. Ertelemek, nefes almak, kırılgan ruhun korunma çabasıdır.
Tasavvuf ise bu noksanlığa başka bir kapı açar: “Kemâlât-ı noksaniye” (Eksiklikteki mükemmellik). İnsan, zaten “tam” olmaya muktedir değildir; çünkü “tamlık”, mutlak ve ebedî olana mahsustur. O’dur Kâmil. Biz ise O’nun aynasıyız. Aynada görünen, hakikatin kendisi değil, yansımasıdır; sınırlı, kırılgan ve noksan.
Bu erteleme hali, bir kusur değil, ilahi bir hikmettir. Mevlânâ’nın ney’ini düşünün. İçi boştur, yanık bir nağme ile inler. Bu inleyiş, aslına , kamışlığa ,duyduğu özlemin ifadesidir. İşte insan da ruhunun derinliğinde, aslını hatırlar. Yarımdır, eksiktir ve bu eksiklikle hep bir yere yetişmeye çalışır. Ama bu koşuşturma, asıl vuslatın ertelenmesidir. Çünkü tasavvuf, bekleyişi ibadet bilir. “Her erteleme, bir muhabbet tehiridir” der gibidir kalp. Sevdiğine kavuşmak için sabrı öğrenmek, ona giden yolun ta kendisidir.
Hayat bir kumaştır. Biz, üzerindeki nakışları işleriz. Kimi rengârenk, kimi soluk, kimi yarıda kesilmiş. Tamamlanmamışlık, bu kumaşın sınırlarıdır. Her ilmek, bir tercihtir, her kopuk iplik, bir vazgeçiş. Ertelemekse, iğneyi bir an durdurmak, nefeslenmek, belki de daha güzel bir desen düşünmektir. Ama kaderin eli, kumaşı bizden önce çeker çoğu zaman. Nakış yarım kalır.
İnsanın aczi şudur: Hayal ettiği desen ile gerçekleşen arasındaki uçurum. O sevgiyi tam yaşayamayışı, o sözü tam söyleyemeyişi, o anı tam kucaklayamayışı… Hep bir az sonraya sığınış. Bu, acizliğimizin değil, iradenin sınavıdır. Çünkü tercih edebilmek, aynı zamanda vazgeçebilmektir. Her şimdide bir şeyi seçerken, diğerini ertelersin. Bu, kaçınılmazdır.
Pessoa’nın sözü, bir çaresizlik feryadı değil, insan olmanın ontolojik şartıdır. Felsefe bize bu eksikliği kabullenmeyi ve şimdiyi kucaklamayı öğütler. Tasavvuf ise bu noksanlığın, aslında Tam’a duyulan özlemin kanıtı olduğunu söyler.
Yaşamın tamamlanmamış’ lığı, insanın hikâyesidir. Ertelemekse, bu hikâyeyi yazarken düşülen derin bir nefestir. Belki de asıl tamamlanış, bu noksanlığı kucaklayıp, onu anlamla dokuyabilmekte saklıdır. Çünkü kemâl, bitmişlikte değil, yolda olmanın, eksikliğin ve özlemin kendisinde tecelli eder.
Çağdaş DURMAZ
5.0
100% (3)