0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
79
Okunma
Havanın serinliğinde, toprağın kokusunda, ağaçların sessizliğinde bir hikâye gizlidir. Ömürden düşen yıllar gibi düşer yapraklar ağaçlardan. Her biri sararmış bir hatıra, her biri vaktini doldurmuş bir nefes gibidir. Yıldız Parkı’nın taş yolunda ağır ağır yürürken, Beşiktaş’ın içine sinmiş sonbahar hüznü beni usulca sarıyor. Ayaklarımın ucuna düşen yapraklar, rüzgârın önünü süpürür gibi savurduğu sarı taneler, zamana yazılmış eski bir mektubun parçaları gibi.
Rüzgâr hafifçe eserken, içimde hem bir ürperti hem bir teslimiyet duygusu beliriyor. Sonbahar… Ne çok şey fısıldar insana. Bir vedanın, bir ayrılığın, bir sükûtun mevsimidir sanki. Dalından düşen her yaprak bana ömrümden geçen yılları hatırlatır; kimi sesli, kimi sessiz, kimi iz bırakarak, kimi fark edilmeden… Ama hepsi bir hatıra, hepsi bir imtihan, hepsi bir dönüş yolculuğudur.
Her yaprak düşüşünde başka bir hikâye görürüm:
Kimi bir dostun yavaş yavaş uzaklaşmasını andırır,
kimi ayrılığa giden bir yolculuğun ilk adımı gibidir,
kimi de insanın kendi içine doğru yaptığı o uzun seferi…
Sonbahar bana hep ölümü hatırlatır, ama aynı zamanda dirilişi de… Çünkü ağaç, yaprağını kaybettiğinde ölmez; sadece teslim olur. Baharın yeniden doğacağını bilir, bekler. Tıpkı dünya ile ahiret arasındaki ince perde gibi… Dünya yaprakların döküldüğü sonbaharsa, ahiret o yaprakların yeniden yeşerdiği ilkbahardır. Her şey bir döngü, her şey bir yolculuk, her şey bir dönüş…
Yıldız Parkı’nın içinde yürürken bu düşünceler zihnimde birbiri ardına açıyor kapılarını. Bir dalgın, bir hüzünlü… Üstümden geçen martılar, sanki gökyüzünün hafızasında bir şey bırakmadan uçup giden duygular gibi. Bulutlar avare avare dolaşıyor, kendi kaderlerine doğru süzülen ruhlar misali. Ağaçların dalları yavaş yavaş çıplaklaşıyor; her soyunup kalan dal, insana “fanilik” gerçeğini usulca hatırlatıyor. Sanki dallar da üşüyor, sanki toprağın üzerinde gizlenmiş eski bir masal gözlerimin önünde yeniden anlatılıyor.
Toprak; kabul eden, saklayan, örten, ama vakti gelince geri veren…
Ağaç; sabreden, teslim olan, dirilen…
Yaprak; düşen ama düşüşünde bile mana bırakan…
Ve insan…
Kendi düşüşleriyle, kendi vedalarıyla, kendi baharlarıyla yaşayan bir yolcu.
Parkın içinde attığım her adımda kalbim biraz daha derinleşiyor. Yaprakların üzerine bastıkça içimdeki sesler çoğalıyor. Bazen bir dervişin nefesi gibi hafif, bazen bir mürşidin nasihati gibi ağır… Sonbaharın sessizliği bir zikir gibi yayılıyor etrafa. Kuş sesleri bile daha kısık, rüzgârın uğultusu bile daha vakur. Sanki bütün âlem kendi içine dönmüş, sanki her şey susmuş da yalnızca iç konuşmalar kalmış geriye.
Belki de sonbaharın en çok sevdiğim yanı bu:
İnsanı başka hiç bir mevsimin dokunamadığı kadar içe döndürmesi.
İçindeki aynayı yeniden parlatması.
Biraz hüzün, biraz teslimiyet, biraz tevekkül katması.
Yürüdükçe içimde şöyle bir hissiyat beliriyor:
Her düşen yaprak bir kayıp değil, bilakis bir hatırlatmadır.
Her sararan renk bir bitiş değil, bir başlangıcın habercisidir.
Her hüzün bir ağırlık değil, bir arınmadır.
Sonbahar bana şunu fısıldar:
“Bırak gitsin… Gitmesi gereken gitsin. Çünkü giden her şey, yerini daha hayırlı bir gelene açar.”
Tıpkı toprağın kabul ettiği yapraklar gibi… Onlar kaybolmaz. Çürür, dönüşür, toprağa karışır, bir sonraki bahara can olur. Belki bir çiçek olur, belki yeni bir dal, belki yeni bir hayat…
Ben de Yıldız Parkı’nda yürürken biliyorum ki içimde dökülen her yaprak, beni başka bir bahara hazırlıyor. Belki daha olgun bir bahara, belki daha hikmetli bir güne, belki de Rabbime daha yakın bir hâle…
Sonra başımı kaldırıyorum. Gökyüzü gri olsa da, bulutların arasında incecik bir ışık sızıyor. O ışık bana şunu hatırlatıyor:
Her sonbaharın bir ilkbaharı vardır.
Her hüzünün bir ferahlığı…
Her ayrılığın bir kavuşması…
Her düşüşün bir dirilişi…
Ve ben, Yıldız Parkı’nın sarı yapraklarla bezeli yollarında yürürken, ruhumun kendi baharını bekleyen bir tohum olduğunu hissediyorum. İçimde hem bir hüzün hem bir umut, hem bir veda hem bir merhaba…
Sonbahar böyle bir mevsim işte:
Aynı anda hem ağlatır, hem diriltir.
Hem alır, hem verir.
Hem düşürür, hem büyütür.
Ve ben biliyorum ki, tıpkı yaprakların dalından kopuşu gibi, her şey Rabbimin takdiriyle olur.
Düşen yaprak kendine ait olmayan yerde durmaz;
insan da öyledir.
Sonbahar bana şunu öğretir:
Hiçbir düşüş kayıp değildir.
Her düşüş, bir hikmetin başlangıcıdır.
Abdurrahman Tümer