0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
151
Okunma
Sonbaharın son günlerini yaşanıyorduk. Hava bozduğu günlerin gecelerinde dağların dorukları beyazlara bürünüyor, gün gün daha alçaklara da yağıyordu kar. Kış hazırlıkları son hızıyla sürüyordu köyde. Her aile köydeki değirmenlerde kış boyu yiyecekleri ekmek için unlarını öğüttü.
Ormandan kışlık odun alma izni çıktı. Yaş ağaç kesmemek koşuluyla köylüler kağnı arabalarıyla günde bir sefer, bazen iki sefer yaparak en az bir yıl için gerekli odun taşıyorlar. Tek dilekleri kar yağmadan bir hafta sürecek ormandan odun taşıma süresi içinde ihtiyaçlarını karşılamak.
İşler hiç bitmez köylerde. Sabah erkenden başlayan uğraşlar güneş batıp köyün üstüne karanlık çökünceye kadar devam eder. Benim için mesai hiçbir zaman bitmez. Elimde değnek önüme kattığım sürümle kırlara açılırım. Çobanlık… Çobanlık… İlkokulu bitirmesine bitirdim lakin arkası gelmedi. Arkadaşlarımın çoğu ilçedeki ortaokula kapağı attı. Okul yolu kapandı benim için. Babam, “ağabeyin okuyor, mali durumumuz ancak onun masraflarını karşılamaya ancak yetiyor…” diyerek bana şimdilik çobanlık yapmayı uygun buldu. Sözleri arasında, “askerlik yaptıktan sonra belki sana da Mevla’m hayırlı bir kapı açar.” Diyerek karlı dağların arkasını gösteriyordu.
Tek umudum köyümüzde çalışan bir öğretmenim akşam oturmasına geldiğinde anlattıklarıydı. Öğretmen babama ve köyde yaşayan askerliğini yapmış evli ağabeyime, “Sizi, çalış çalış bir şey artırılamayan bu köyden kurtarırım. İlk görev yaptığım Malatya’nın Doğanşehir ilçesinin bir köy var. Çok güzel bir köy… O köyde satılık bir arazi, müstakil de bir ev var. Ev sahibi iyi insandır. Evi ve araziyi satılığa çıkardı. Müşteri olarak beni uygun buluyordu. Size Malatya’ya göç etmeyi önersem ne dersiniz? Aynı öneriyi babama da yaptım. Babam istemedi.” Bize göç öneren öğretmen ilçemizin köyündendir. Gel zaman git zaman bu öneri evimizde sık sık konuşulmaya başlandı.
Dağların eteklerinde kurulu bulutlara komşu köyümüzde aralıksız altı ay kış yaşanır. Kasım ayının başlarında yağan kar ancak Nisan sonunda erir. Mayıs ayında hayvanlar çayırlara salınır ancak. Katırkuyruğu, çek çek ne uzar ne kısalır. Evde yediden yetmişe çalış çalış bir şey artırmak olanaklı olmaz. Bazı seneler Devlet Malzemeleri Ofisi’nden ürün almazsak yıllık tahıl ihtiyacımız bile karşılanamıyor.
Öğretmenin önerisi evimizde ete kemiğe bürünmeye başladı. Bir gün ağabeyimin Malatya’ya gidip o araziyi görmeye karar verildi. Ağabeyim bu öneriye dünden razı. Göç işine en çok o taraftardı. Efendime söyleyeyim. Ağabeyim Malatya’ya gidip döndü. Ağzı kulaklarında, gördüklerini anlata anlata bir türlü bitmiyordu. Hemen arazilerimizi satışa çıkarıp taşınır, taşınmaz nemiz var nemiz yoksa hemen satıp paraya çevirip günü güne satmadan göçü başlatmamızı öneriyordu.
Aslında ben de göç etmekten yanaydım. Çobanlıktan kurtulacaktım. Bir taraftan da doğup büyüdüğüm topraklardan ayrılmayı düşününce garip bir hüzün çöküyordu gönlüme. Yemyeşil çayırlarımızı, orman denizi ormanlarımızı, yayla düzlüklerinde açan çiçeklerin güzelliğini nasıl unutulur. Hele diş sızlatan soğuk suları gideceğimiz diyarda var mıydı!?
Göç için kesin karar vermek için babam da Malatya’ya gidip önerilen araziyi görmek istedi. Babamın yolculuğa çıkarken ben de evde söz sahibi olduğu göstermek istiyordum. Koyunlarımızı satılığa çıkardım. Ve kısa sürede koyunları satıverdim. Babam bir hafta içinde zorunlu gördüğü yolculuğunu tamamladı. Geri döndüğünde yüz hatları göç olayının suya düştüğünü gösteriyordu.
Gördüklerinden hiç memnun olmamıştı. On dönüm bir arazi ve kerpiç bir ev hepsi o kadar. Arazi sahibi, “gördüğünüz bu tarlaya fasulye ekersiniz…” diyerek geçim sağlayacağımızı söylüyordu. Bu kadar küçük bir arazi bizi beslemez. Göç konusunu Malatya’yı unutalım diyerek sözü bağladı. Bu arada koyunları sattığım için bana kızdı, gürledi.
Babam haklıydı. Koyunları satmam doğru bir uygulama değildi. Dereyi görmeden paçaları sıvamanın akılcı bir yönü yoktu. Babam koyunların yerlerinin kısa sürede doldurulmasını buyuruyordu her gün. Koyunların parasını cebime koyup önüme ne gelirse koyun, keçi almak için yola çıktım. Nasipte keçi almak varmış. Kırk adet keçi aldım. Keçilerin sütü daha boldur koyunlara göre. Ayrıca keçiler sonbaharın sonuna kadar sağılır.
Kaderimde çobanlık varmış. Kırlar, ormanlar beni bekliyordu. Elde değnek çobanlığa yeniden bismillah dedim. Böylece göç isteğimiz bir başka bahara kaldı. Kısmetse göç etmek varmış ailemize. Yıllar sonra bu kez İstanbul’a göçtük.
5.0
100% (1)