0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
81
Okunma
Kendinize ait tek seferlik bir hayatınız var…
Bazen bunu unutturacak kadar kalabalık bir dünyanın içindeyiz. Her kafadan çıkan beklentiler, üzerimize yüklenen sorumluluklar, “öyle yapma”, “bunu böyle yap”, “yakışmaz”, “ayıp olur” diye şekillendirilmeye çalışılan bir ömür…
Farkında olmadan kendimizi, başkalarını memnun etmek için harcıyoruz.
Kendi gönlümüzü üze üze, başkalarının yüzünü güldürmeye çalışıyoruz.
Oysa insanın içindeki en büyük sessiz çığlık, kendini unutmaya başladığında kopuyor.
Bir başkasının mutluluğu için kendi acını bastırmak, fedakârlık değildir aslında…
Yavaş yavaş kendi varlığını silmektir.
Ve insan, kendine yaptığı bu sessiz haksızlığın bedelini yıllar sonra, “ben nerede kayboldum?” diye sorduğunda anlar.
Hayat, başkalarının alkışıyla değil; kendi yüreğinin huzuruyla anlam kazanır.
Kimse için küçülerek büyüyemez, kimseyi mutlu etmek için kendini yarımlara bölemezsin.
Sen eksilirken, kimse tam olmaz.
Çünkü dolmayan bir kalpten taşmaz hiçbir iyilik.
Kendi gönlün daralıyorsa, başkasının gönlünü genişletmenin ne anlamı var?
Birine “evet” dediğin her yerde, kendine “hayır” diyorsan, yanlış taraftasındır.
Unutma…
Bu hayat bir defaya mahsus bir emanettir.
Ne tekrarı gelir, ne telafisi…
Kimsenin gözünde değer kazanmak için kendinden vazgeçtiğin her an, aslında ömründen çalınmış zamandır.
Kendini seçmek bencillik değildir;
Bencillik, senden sürekli bir şeyler çekip alanların doymak bilmeyen beklentilerinde saklıdır.
Kendine dön…
Kendi sesini yeniden duy…
Bu kez başkaları için değil, kendi için yaşa.
Çünkü günün sonunda sana kalan tek gerçek, kendi yüreğinle kurduğun barıştır.
Ve asıl olan şudur:
Hayatını başkalarını memnun ederek tüketme.
Sen, kendi yüreğinin sevincini hak eden biricik bir ömürsün.