0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
102
Okunma
Geceleri İstanbul’un uzak bir semtinden geçen tren sesleri gelir bazen. O ses, bana insanın içindeki boşluğu hatırlatır. Bir zamanlar dolu dolu olan bir hayatın, şimdi yankıdan ibaret oluşunu…
Bir gün hastalandım. Ne ağır bir geceydi o. Vücudum ateş içinde yanarken, mutfakta duran bir bardak su bile ulaşılmaz kadar uzaktaydı. O an anladım; yalnızlık en çok bir bardak suya uzanamadığında hissediliyormuş.
Ne kızım yanımdaydı o gece, ne de oğlum.
İkisi de annelerinin yanında.
Ben ise sadece gölgesiyle konuşan bir adamdım, sessizliğin ortasında.
Beş yıl oldu ayrılalı eşimden.
Hâlâ bazen düşünüyorum, neden ayrıldık biz?
Ne bir kavga vardı ne bir ihanet. Belki sadece yorgunduk. Belki hayatın yükü, kalplerimizin gücünü aştı.
Ama biliyorum; eşim de, çocuklarım da iyi insanlar. Kalbimde onlara dair kötü bir his yok. Sadece bir sızı var; ne eksiliyor, ne de geçiyor.
Kader işte...
Bazı yollar ayrılıkla biter, ama gönül hâlâ aynı yöne yürümeye devam eder.
Benim gönlüm de hâlâ o eski günlerin kokusunu taşır.
Bazen sabahları kahvemi yaparken bir kahkaha duyar gibi olurum mutfakta; oysa kimse yoktur.
Bazen kapı zili çalar gibi olur; koşarım, ama kapı sessizdir.
İşte o an anlarım: insan, en çok hayalin kapısını açmaya alışıyor zamanla.
İstanbul...
Bu şehir, yalnızlığı en güzel anlatan yer.
Bir yanda milyonlarca insan, bir yanda içindeki sessiz evinde oturan bir adam.
Kimi vapurda gülüyor, kimi sokakta aceleyle yürüyor, kimi de benim gibi pencereden gökyüzünü izliyor.
Ama her birinin içinde bir yalnızlık var, sadece biçimi farklı.
Ben yazıyorum artık.
Hayatımı, anılarımı, pişmanlıklarımı, sevinçlerimi...
Bir kalemle konuşuyorum, bir defterle dertleşiyorum.
Yazdıkça anlıyorum ki; insanın kaderi bazen yaşadıkları değil, onlardan ne öğrendiğidir.
Ben yalnızlığı öğrendim; sessizliğin dilini, sabrın tadını, bir bardak suyun kıymetini öğrendim.
Bir gün bu yazdıklarım bir kitap olacak.
Belki bir yayınevinin vitrininde kimsenin dikkatini çekmeyecek, belki de bir insan okuyacak ve kendi yalnızlığını bulacak içinde.
Ama fark etmez.
Ben yazdım, çünkü yaşadım.
Ben yazdım, çünkü sustuğum her şey içimde yankı oldu.
Şimdi akşamlar biraz daha uzun, sabahlar biraz daha sessiz.
Ama içimde bir huzur var artık; çünkü ne yaşadıysam, kelimelere dönüştü.
Belki bir gün çocuklarım okur, “Babam böyle hissetmiş” der.
Belki o zaman, bir bardak su kadar yakın oluruz birbirimize...
Abdurrahman Tümer