4
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
168
Okunma
Bir varmış, bir yokmuş…
Dağların arasında saklanmış, rüzgârın bile usulca estiği bir kasaba varmış: Serinyayla. Bu kasaba ne haritalarda yer alırmış ne de haberlerde geçermiş; ama içinde öyle bir sır taşırmış ki, bilenin kalbini değiştirirmiş.
Kasabada üç dost yaşarmış:
Zeynep, doğayı seven, sessizce kitaplar okuyan bir öğretmen.
Mert, tamirci, ama makinelerden çok insanların kalbini onarmayı bilirmiş.
Ali, görme engelli bir müzisyen; sesiyle kasabanın ruhunu sararmış.
Bir gün Serinyayla’ya garip bir sessizlik çökmüş. Kuşlar ötmez, çocuklar gülmez olmuş. Zeynep fark etmiş ki, kasabanın tek su kaynağı olan Gümüş Pınar kurumuş. Bu pınar, sadece su değil, kasabanın neşesini de taşırmış. Onsuz Serinyayla, solmuş bir çiçek gibiymiş.
Zeynep hemen Mert’e koşmuş. Mert, eski haritaları karıştırmış; pınarın kaynağını bulmaya çalışmış. Ali ise melodileriyle kasabanın yaşlılarından hikâyeler toplamış. Üçü birlikte, pınarın doğduğu yere gitmek üzere yola çıkmış.
Yol zorluymuş. Dağlar dik, patikalar kayganmış. Ama Ali’nin kulakları, Zeynep’in bilgeliği ve Mert’in elleriyle her engeli aşmışlar. En sonunda, yosunlarla kaplı bir mağaraya varmışlar. İçeride, taşların arasında bir yazı parlıyormuş:
“Su, sadece topraktan değil, kalpten de doğar. Onu arayan, önce kendi içindeki susuzluğu tanımalı.”
Zeynep bu sözleri okurken gözleri dolmuş. Mert ellerini taşlara sürmüş, Ali ise sessizce bir melodi mırıldanmış. O anda, mağaranın içinden bir damla düşmüş yere. Ardından bir akış başlamış. Pınar yeniden doğmuş.
Ama bu, sadece suyun geri gelişi değilmiş. Kasaba da yeniden canlanmış. Kuşlar ötüp çocuklar gülmeye başlamış. İnsanlar, doğanın sadece tüketilecek bir kaynak değil, korunması gereken bir dost olduğunu anlamış.
Zeynep kasabanın çocuklarına bu yolculuğu anlatmış. Mert, tamirhanesini bir “kalp onarım atölyesi”ne çevirmiş. Ali ise her akşam meydanda konser vermiş; ama sadece müzik değil, umut dağıtmış.
Serinyayla artık haritalarda hâlâ yokmuş, ama onu bilen herkesin kalbinde bir yer edinmiş. Çünkü bu üç kahraman, bir kasabanın değil, insanlığın susuzluğunu gidermiş.
Ve gökten üç damla düşmüş:
Biri, doğaya saygı duyanlara,
Biri, dostluğun gücüne inananlara,
Biri de, kendi içindeki pınarı arayanlara…
Şimdi biz susuzluğun eşiğindeyiz.
Yağmurlar eskisi gibi yağmaz oldu, doğa eski doğa değil.
En acısı da ne biliyor musunuz?
Biz eski biz değiliz artık.
Şimdi tam da şimdi kendimize gelme zamanımız değil mi, ne dersiniz?
Saygıyla…
5.0
100% (4)