0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
89
Okunma
Geçmiş, geleceği içinde saklayan sırlar dolu bir aynadır.
İnsan, o aynaya her baktığında hem kendini hem de henüz yaşamadığı günlerin izini görür. Zaman, bir çizgi değildir aslında; iç içe geçmiş halkalardan oluşur. Dün, bugünü hazırlar; bugün, yarına yön verir. Ve biz, farkında olmadan kendi geleceğimizin tohumlarını her an ekeriz.
Her yaşanmışlık, bir öğretidir. Her acı, bir olgunluk payı taşır. İnsan geçmişini inkâr ettikçe, aynı hataları farklı yüzlerde yeniden yaşar. Çünkü kader, öğrenilmemiş dersleri tekrarlatır. Ancak insan, geçmişine sevgiyle baktığında, orada sadece pişmanlık değil, bilgelik de bulur.
Zamanın en güçlü yanı, unutturmaktan çok hatırlatmasıdır. Bir anı, beklenmedik bir kokuya, bir melodinin içinde gizlenen duygulara sığabilir. O an, geçmiş yeniden canlanır; kalp bir anlığına hem orada hem burada olur.
Bu yüzden, geçmişi yargılamak yerine anlamaya çalışmak gerekir. Çünkü geçmiş, bugünkü “ben”in mimarıdır. Ve her mimar, eserine bir parça ruhunu katar.
Gelecek ise, bu ruhun şekil almış hâlidir. Henüz dokunulmamış ama hissettiğimiz bir olasılıklar denizi… Biz, geçmişin öğretisini yanımıza alıp geleceğe yürüdükçe, hayat anlam kazanır.
Unutmamak gerekir ki, geçmişiyle barışan insan, geleceğine ışık tutar.