1
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
280
Okunma


Terinos koltuğunda hafif düşer gibi yatar.
Kuzine yanıyordur; içi patates dolu, üstünde kaynayan bir çaydanlık…
Demir kapağın aralığından sızan turuncu ışık, duvarlara titrek gölgeler çizer.
Odanın içi, yanık odun kokusuna karışan geçmişle doludur.
Terinos, birden mırıldanır gibi seslenir:
“Canım… bak zaman ufalıyor, bizim de içimiz küçülüyor.
Bakarsın ilkokulda yine beraber ders çalışırız ha?”
Keliternos mutfaktan seslendi, sesi yumuşak ama bıkkın bir tebessüm taşır:
“Yine başladın Terinos, çocukluk masallarına…”
Terinos, gözlerini tavan kirişine diker, sanki orada bir hatıra asılıdır.
Köşede Tontonitos kıvrılmış, bir gözüyle sahibine bakıyor.
Camın dışında, rüzgâr asırlık zeytin ağacının dallarını eğiyor; denizden gelen tuzlu hava içeri sızıyor.
Bir sessizlik düşer odaya — ne sıcak, ne soğuk.
Terinos’un aklında, zamanın bir yumağa dolandığı anlar belirir.
Birden, kendi çocukluğunu hatırlar:
Knidos’ta, taş sokaklarda misket oynadığı günleri…
Küçük, güneşle ısınmış taşları avuçlayıp ceplerine doldurduğu o anları…
Bir öğretmenin sesi yankılanır belleğinde:
“Terinos, aklını topla, zamanını boşa harcama.”
Gülümser, “Zaman beni çoktan harcadı öğretmenim,” der içinden.
Keliternos bu arada patatesleri çevirir, sonra elinde bir tabakla yanına gelir.
Masaya koyarken mırıldanır:
“Sen de şu zamanda çocuk gibi oldun Terinos, ne olacak bu halin?”
Terinos, patatesin buharına bakarak cevap verir:
“Belki de Keliternos… belki de yaşlanmak, çocukluğu yeniden bulmaktır.”
Keliternos başını sallar, gülümser ama bir damla yaş gözünün kenarına ilişir.
Oysa Terinos fark etmez, düşünceleri artık uzak bir limandadır.
Kairos Limanı’nda…
Bir zamanlar gür sesli, genç bir adamdır orada.
Elinde oltası, yanında Epiktotes, kıyıdaki kayalıklara oturmuşlardır.
Rüzgâr saçlarını savurur, deniz tuzu dudaklarına değmiştir.
O günkü neşeyi hatırlayınca, omzundaki yıllar biraz daha ağırlaşır.
Bir an gözleri kapanır.
Sanki kısa bir uykuya dalar ama düş değildir bu; düşle gerçeğin birleştiği bir ara alandır.
Orada, genç Keliternos ona el sallamaktadır.
Yanlarında küçük Timenos, bir yelkenliyle kıyıya yaklaşır.
Tontonitos genç halindedir, kuyruğunu daha hızlı sallar.
Terinos, o manzarayı görür ve kendi kendine fısıldar:
“Zamanın kıyısında beklemek, bazen yaşamaktan fazlasıdır.”
Gözleri yeniden açıldığında, sobanın içindeki közler sönmeye yüz tutmuştur.
Keliternos çaydanlığı indirir, iki bardağa çay doldurur.
Terinos fincanı eline alır, dudaklarına götürmeden önce buharına bakar:
“Bak Keliternos… çayın dumanı bile yukarı değil, yana gidiyor artık.
Rüzgâr bile yönünü şaşırdıysa, biz neden şaşırmayalım?”
Keliternos, sessizce yanına oturur.
O an, yaşlı bir çift değil, iki çocuk gibidirler.
Bir zamanlar aynı sırada oturmuş, aynı deftere yazı yazmış gibiler.
Çayın buharı arasında birbirlerine gülümserler.
Terinos hafifçe eğilir, elini sobaya uzatır ama ısıyı hissetmez.
Sonra fısıldar, neredeyse kendi kendine:
“Biz de galiba patatesler gibiyiz Keliternos…
İçi pişerken kabuğu çatlayanlardan.”
Keliternos bir süre sustu, sonra başını onun omzuna koydu.
Zaman durdu, yalnızca saatin tik takları duyuldu.
Ve Terinos o an son cümlesini söyledi:
“Zaman büyüdükçe biz küçülürüz; küçüldükçe hatıralar devleşir.”
Kuzine yanar zaman erir sessiz
çay buharında demleniriz
Keliternos güler dünya susar
bir yudum huzur buluruz
hepsi bu kadar.
5.0
100% (2)