0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
98
Okunma
Toplumsal bir varlık olan insan; sevmek, sevilmek, beklemek, beklenilmek, özlemek, özlenmek ister; dahası gönüllere girmek, gönlüne birilerini almak ister.
Sevmez, sevilmez, özlemez, özlenmezsek çekilir mi bu hayat. Yemek, içmek , nefes almak kadar hayatımızı anlamlı kılan, bizi yaşama bağlayan insanlara, dostlara ve arkadaşlara da ihtiyaç duyarız. Sevincimizi ve üzüntümüzü paylaşabilecek birilerinin olması ölçülemez bir değerdir. Bazen en yakınımız bizi üzer, beklenmedik bir yerden darbe alırız. Belki de farkında olmadan en yakınımızı biz kırarız. Varlığında kıymetini bilmediğimiz, ancak yokluğunda bizi temelden sarsacak insanlar vardır hayatımızda. Sevdiğimiz, ancak sevdiğimizi söylemediğimiz, aynı evi paylaşıp sohbet etmediğimiz, dertleşmediğimiz, anlamadığımız, anlaşmadığımız, ihmal ettiğimiz, en yakınımızdaki insanlar, yitip giden canlar, dostlar, arkadaşlar vardır. Eşimiz, çocuklarımız, annemiz, babamız, dedelerimiz, nenelerimiz, halamız, amcamız, dayımız, teyzemiz, yengemiz, kuzenlerimiz, arkadaşlarımız bizim en yakınımızdakilerdir.
En yakınımızdakilere sevdiğimizi söyleyebilsek, hatırını sorabilsek, dinlesek, dertleşsek, düştüğünde elinden tutabilsek bir başka olurdu hayatımız.
Bazen kırılmak, küsmek, uzaklaşmak da gerekebilir yakınımızdaki değer verdiklerimizden. Bizi anlamalarını, hata yapmamalarını, daha da kırıcı olmadan, yüreğimizi yaralamadan uzaklaşmak isteriz. Kırılsak da; kırmadan, dökmeden, yaralamadan, karalamadan uzaklaşmayı bilmeliyiz.
"Yarım elma, gönül alma." demiştir ya atalarımız; paylaşabilmeliyiz her şeyi. Kazancı, parayı, mirası, ekmeği, sevinci, dertleri, evi, iş yerini paylaşabilmeliyiz. Paylaşırken eşitliği, adaleti, değerleri unutmadan; gönül kırmadan, gönül almak gerekir.