0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
304
Okunma

Bu topraklarda bir zamanlar insan, insanın aynasıydı.
Bir bakışta kalpler birbirini tanır, bir sözde samimiyetin izi okunurdu.
Sonra bir şeyler oldu…
İnsan, insana ait olanı yitirdi.
Kardeşlik, bayrakların gölgesinde dondu kaldı.
İnançlar, ideolojiler, kimlikler, insanın önüne geçti.
Ve biz, birbirimize değil, etiketlerimize bakarak hüküm verir olduk.
Oysa bu topraklar; peygamberlerin, bilge dervişlerin, vicdanın ve merhametin yurdudur.
Burada “insan” olmak, bütün aidiyetlerin üstünde bir onurdu.
Şimdi ise, aynı toprağın insanları birbirine yabancı.
Aynı dili konuşan, aynı ekmeği paylaşan, aynı suyla yıkanan insanlar, bir kelimeyle, bir görüşle birbirine düşman kesiliyor.
Ve o büyük soru yeniden yankılanıyor gökyüzünde:
İnsanlık nereye gitti?
İnsan Olmak Unutuldu
Bugün bizi birbirimizden ayıran şey inanç değil, mezhep değil, ideoloji değil.
Bizi ayıran şey, vicdanla vicdansızlık arasındaki uçurumdur.
Bir taraf, doğrulukta ısrar edenlerin,
Bir taraf, çıkarı doğruluk zannedenlerin dünyasıdır.
Namusu, emaneti, güveni, adaleti kaybettik.
Ama en acısı, bunları kaybettiğimizin farkında bile değiliz.
Bugün bir insan, yalanla kendine mevki bulabiliyor,
Bir diğeri dürüstlüğü yüzünden yok sayılıyor.
Ve toplum, eğrinin yanında durmayı marifet,
Doğrunun yanında olmayı delilik sanıyor.
Halbuki bu topraklarda insanın ölçüsü belli olmalıydı:
Emin olmak.
Sözünün arkasında durmak.
Hakkı gözetmek.
Haksızlık kimden gelirse gelsin “dur” diyebilmek.
Ne inanç, ne ideoloji, ne taraf…
İnsanlık dediğimiz şey, bir vicdan çizgisinde buluşmaktır.
Allah Resulü’nün “Faziletliler Cemiyeti” kurduğu çağda bile, insanlar dini değil, ahlakı öncelemişti.
Çünkü insanlık, inancın özüdür.
İnanç, ahlaksızsa; ideoloji, vicdansızsa; taraf, adaletsizse,
Hepsi birer puttan ibarettir.
Yeni Bir Faziletliler Çağı
Bugün yeniden başlamanın zamanıdır.
Birilerinin putlaştırdığı kimliklerden sıyrılıp,
İnsanı merkezine alan yeni bir “faziletliler topluluğu” kurmanın vakti gelmiştir.
Kimse kimseden üstün değil.
Üstünlük, makamla, unvanla, mezheple değil;
ahlakla, adaletle, samimiyetle mümkündür.
Bırakalım herkes inancını, ideolojisini yaşasın.
Ama insanlık ortak paydamız olsun.
Doğrulukta birleşelim, dürüstlükte buluşalım.
Kim hangi tarafa ait olursa olsun, eğer hakikate bir adım atıyorsa,
O adımın yanında olalım.
Çünkü taraf olmak değil, doğru olmak önemlidir.
Ve bu çağ, doğruların sustuğu, yalanların gürültüsünde boğulan bir çağdır.
Şimdi yeniden doğruların ayağa kalkma zamanıdır.
Allah Resulü’nün kurduğu fazilet topluluğu,
Bir inancın değil, bir insanlık onurunun beyanıydı.
Bugün o onuru yeniden diriltme zamanıdır.
Bir adalet sofrasında buluşalım;
Orada kimsenin adı, ideolojisi, inancı sorulmasın.
Yalnızca şu soru yankılansın:
“Sen dürüst müsün?”
Vicdanın Tarafında Olmak
Bundan sonra kimsenin adamı olmayın.
Kimseden emir almayın.
Yalnızca vicdanınıza danışın.
Kim doğruyu söylerse, onun yanında olun;
Kim haksızlık yaparsa, ondan uzak durun.
Zira Allah bile, bir kavme olan öfkesinden ötürü adaletten sapmayı yasaklamıştır.
Bu, insanlık tarihinin en büyük ölçüsüdür.
Artık yeni bir çağın eşiğindeyiz:
Ne ideolojilerle, ne dogmalarla, ne sahte kutsiyetlerle ilerleyebileceğimiz bir çağ değil bu.
Bu çağ, insanlığın yeniden icadı çağıdır.
Bu çağ, “Ben kimim?” değil, “Ne için varım?” sorusunun yankılandığı bir çağdır.
Bugün bizi kurtaracak olan ne bir kurtarıcı, ne bir sistem, ne bir ideolojidir.
Bizi kurtaracak olan ahlaklı insanların çoğalmasıdır.
Hakkı, hukuku, adaleti, emaneti, doğruluğu yeniden bayrak yapmaktır.
Bir toplumun felaketi; yalanı alkışlayan kalabalıklardan değil,
Doğruyu söylemekten korkan sessizlerden gelir.
O yüzden bu yazı bir uyarıdır:
Susmayın.
Hakikat her sustuğunda, bir yalan büyür.
Birleşik Vicdanın Çağrısı
Artık tek kimliğimiz “insan” olsun.
Ne öteki, ne beriki, ne şu, ne bu…
Bir olmanın vakti geldi: insan olmanın.
Birliktelik, aynı düşünmek değil;
Aynı vicdanda buluşmaktır.
Bir insanın dini, ideolojisi, rengi, dili, kültürü önemli değildir;
Eğer kalbinde ihanet yoksa,
Yüzünde samimiyet varsa,
O kişi senin kardeşindir.
Bugün bu çağrıyı bir sözle değil, bir yeminle yapıyorum:
İhanet taşımayan her yüreğe sesleniyorum.
Gelin, insanlık ailesini yeniden kuralım.
Yeni bir “faziletler toplumu” doğsun.
Bir araya gelmek için benzemek gerekmez,
Yalnızca insan olmak yeter.
Adalet, bir inanç meselesi değil; bir vicdan refleksidir.
Ve insanlığın onuru, işte bu vicdanın hâlâ nefes aldığını göstermektir.
O yüzden bu çağrı bir davettir,
Ama aynı zamanda bir meydan okumadır:
Kim olursan ol, eğer dürüstsen, yanımdasın.
Kim olursan ol, eğer hakikate düşmansan, karşımda olacaksın.
Çünkü insanlık, suskunların değil; konuşanların, direnç gösterenlerin,
Bir adalet uğruna bedel ödemekten çekinmeyenlerin omzunda yükselir.
Biz yeniden “insan” olmadan, hiçbir sistem bizi kurtaramaz.
Yeniden “ahlak” olmadan, hiçbir ideoloji bizi aklayamaz.
Yeniden “vicdan” olmadan, hiçbir inanç bizi Allah’a yaklaştıramaz.
O hâlde söz verelim:
Birbirimizin inancına değil,
Birbirimizin insanlığına bakalım.
Birbirimizin hatasına değil,
Birbirimizin samimiyetine odaklanalım.
Ve yeniden insan olalım…
Yeniden kardeş, yeniden yoldaş, yeniden vicdan olalım.
Çünkü insanlık bir coğrafya değil, bir haldir.
Bir kavim değil, bir durustluk biçimidir.
Bir kimlik değil, bir yürek meselesidir.
Bu yazı, bir çağrıdır.
Bir davettir.
Bir uyarıdır.
Bir vicdanın isyanıdır.
Her kim olursa olsun,
Eğer hakikatin tarafında duruyorsa,
Ben onunlayım.
Adı, sanı, ideolojisi, mezhebi, partisi önemli değil.
Yalnızca bir şey önemlidir:
İnsan kalabilmek.
Ve şimdi bu yolda, bu topraklarda, yeniden başlıyoruz:
İnsanın insana “emanet” olduğu günleri diriltmek için...
Erol Kekeç/27.10.2025/Sancaktepe/İST