1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
203
Okunma

ERKEN EMEKLİLİK VE SİYASAL SORUMLULUK
Devletin mali disiplini, toplumsal adaletin ve sürdürülebilir refahın temel ön koşullarından biridir.
Bu bağlamda emeklilik sistemine ilişkin düzenlemeler yalnızca bireysel bir hak meselesi değil, aynı zamanda kamusal bir sorumluluk alanıdır.
Türkiye’de son yıllarda yeniden gündeme gelen “erken emeklilik” tartışmaları, bu sorumluluk bilincinin ne ölçüde benimsendiğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “18 yaşında işe girip, 20 yıl çalışarak 38 yaşında emekli olmak vatana ihanettir” şeklindeki açıklaması, hem ekonomik hem de etik düzlemde ciddi bir tartışmayı yeniden alevlendirmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözleri, birçok çevre tarafından sert ve dışlayıcı bulunmakla birlikte, mali gerçeklik açısından değerlendirildiğinde önemli bir uyarı niteliği taşımaktadır.
Zira, gelişmiş ekonomilerde ortalama emeklilik yaşı 60-65 bandında seyrederken, 38 yaşında emeklilik sistemin sürdürülebilirliğini doğrudan tehdit eden bir uygulamadır.
Erken emeklilik, aktif çalışan nüfus üzerindeki vergi yükünü artırmakta, sosyal güvenlik açıklarını büyütmekte ve kamu maliyesinde yapısal dengesizliklere yol açmaktadır.
Bununla birlikte, Türkiye’deki emeklilik sisteminin adaletsizliğini yalnızca erken emeklilik üzerinden tartışmak eksik olacaktır.
Zira, “kıyak emeklilik” olarak adlandırılan ve kısa süreli görevlerle yüksek emekli maaşına hak kazanan milletvekilleri ve üst düzey kamu görevlileri, sistemin en zayıf halkasını oluşturmaktadır. İki yıl milletvekilliği yaparak ömür boyu yüksek emekli maaşı alan bir siyasetçinin, 20 yıl fiilen çalışan bir emekçiden çok daha fazla emeklilik geliri elde etmesi, sosyal adalet ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Bu durum, halkın devlete ve siyasete olan güvenini zedelemekte; “çalışma ve üretme” ahlakını aşındırmaktadır.
Dolayısıyla burada eleştirilmesi gereken yalnızca erken emeklilik talepleri değil, muhalefet partilerinin bu talepleri popülist bir araç olarak kullanmalarıdır.
Toplumsal refahın uzun vadeli politikalarla inşa edilmesi gerekirken, kısa vadeli oy devşirme stratejileri ekonomik rasyonaliteyi gölgede bırakmaktadır.
Muhalefetin, iktidara “vatana ihanet” söylemine tepki gösterirken, aynı sistemin “kıyak emeklilik” düzenlemelerine sessiz kalması, siyasal samimiyetin sorgulanmasına neden olmaktadır.
Ayrıca erken emekliliğin ekonomik boyutunun yanı sıra toplumsal psikoloji üzerindeki etkileri de dikkate değerdir.
38 yaşında emekli olan bir bireyin, üretimden koparak yaklaşık 40 yıl boyunca devlet desteğiyle yaşamını sürdürmesi, hem üretkenlik bilincini hem de genç kuşakların çalışma motivasyonunu olumsuz etkilemektedir.
Toplumsal dayanışmanın temeli olan “emeğin değeri” kavramı, bu tür uygulamalarla aşınmaktadır.
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik koşullar, mali disiplinin yeniden tesisi kadar etik bir dönüşümü de zorunlu kılmaktadır.
Bu dönüşüm, yalnızca erken emeklilik yasalarına karşı çıkmakla değil, aynı zamanda ayrıcalıklı emeklilik düzenlemelerini kaldırmakla mümkündür.
Milletvekillerinin ve üst düzey bürokratların kısa süreli hizmetlerle ömür boyu yüksek maaşlara hak kazandığı bir sistem, toplumsal adaleti temsil edemez.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “38 yaşında emekli olmak vatana ihanettir” ifadesi, ekonomik açıdan haklılık taşısa da, aynı söylemin eşitlik ilkesine uygun biçimde tüm kesimler için geçerli kılınması gerekmektedir. Aksi hâlde bu söz, siyasal retorikten öteye geçemez. Gerçek vatanseverlik, hem halktan hem meclisten başlayan bir mali ahlak devrimiyle mümkündür.
17 Ekim 2018
Efkan ÖTGÜN
5.0
100% (1)