0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
152
Okunma
Rüzgârın Yönü
Ellerimi uzatıyorum, karanlık bir odanın sessizliğinde, pencerenin pervazına yaslanarak. Dışarıda rüzgâr uğulduyor, hangi yönden estiği umurumda değil. Önemli olan nereye düşeceğim, düşüşümün nasıl bir iz bırakacağı. Seninle söze başlamak, işte bu zorluyor beni. Kelimeler boğazıma düğümleniyor, sanki bir kaba hapsolmuş, dışarı fışkırmak için çırpınıyor. Oysa korkacak, çekinecek bir şey yok. Sen bensin, ben de senim. Aynada gözlerime çarpan o tanıdık yabancı, sesim, soluğum, duygularım. Belki yaşam kaynağım değilsin, ama ayakta durmamı sağlayan, içimdeki boşlukları dolduran tamamlayıcımsın. Peki, neden senden kaçıyorum? Bu soruyu kendime sormaktan yoruldum, cevap bir türlü gelmiyor. Seninle yüzleşmek, kendimle yüzleşmek mi demek? Beyazım, temizim, tıpkı senin gibi. Ama bir şeyler eksik. Rüzgârın estiği yön mü, yoksa durduğum yer mi yanlış? Gökyüzüne bakıyorum, bulutlar aceleyle geçiyor, sanki bir yere yetişmek zorundalarmış gibi. Düşünüyorum: Düşüşümüzü ne tanımlar? Seçtiğimiz yol mu, rüzgârın bizi savurduğu yer mi? Belki de önemli olan, düşerken bıraktığımız izler. Odanın köşesindeki eski defterimi alıyorum elime. Sayfaları çevirirken, yıllar önce yazdığım bir cümle gözüme çarpıyor: “Sen bensin, ben de senim.” O zamanlar da mı bu kadar karmaşıktı içim? Kalemi elime alıyorum. Belki yazarsam, seni çağırırken çekindiğim o anlar diner. Belki yazarsam, düşüşümün yönünü bulurum.Gündüz Yavuz.