0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
104
Okunma
Elif’in çığlığından sonra ev üç gün boyunca sessiz kaldı.
Komşular, gece camlarda ışıkların kendi kendine yandığını gördü.
Kimse yaklaşmadı.
Dördüncü gün, köyün imamı kapıyı kırıp içeri girdiğinde, Elif’in yatağı bozulmamıştı —
ama yastığın ortasında bir tutam siyah saç duruyordu.
Evin aynası çatlamıştı.
Ve çatlakların arasında, bir çift göz gizlenmiş gibiydi.
O günden sonra köyde tuhaf şeyler olmaya başladı.
Uyuyanlar, aynı rüyayı görüyordu:
Bir kadın, yüzü karanlıkta gizli, göğüslerine oturuyor, kulağa fısıldıyordu:
“Ben Zühre değilim artık… Elif’im.”
İmam, cesaretini toplayıp bir gece evi yeniden ziyaret etti.
Dualar okuyarak aynanın karşısına geçti.
Aynanın yüzeyinde yavaş yavaş bir görüntü belirdi
önce Elif’in yüzü… sonra onun içinden çıkan Zühre’nin silueti.
Zühre konuştu:
“O beni çağırdı.
Korkusu beni besledi.
Şimdi o da benimle.”
İmam aynayı kırmaya çalıştı ama camın içinden bir el çıktı, bileğini yakaladı.
Soğuktu, mezar toprağı gibi.
Elini çektiğinde kolunda kararmış parmak izleri vardı.
Evi mühürlediler.
Ama o gece köyün tamamı uykusuz kaldı.
Her evde aynı şey yaşandı:
bir anlık nefes darlığı,
bir soğuk el göğüslerinin üstünde,
ve bir fısıltı:
“Göğsüme oturan gece… artık seninle.”
Sabah olduğunda camlarda buğularla tek bir kelime yazıyordu:
“Zühre’nin Aynası.”
Köylüler o evi yaktı,
ama duman gökyüzüne yükselirken bir kadın çığlığı duyuldu,
ve kül bulutlarının ortasında anlık bir yansıma belirdi
Elif’in yüzü, gülümserken gözleri olmayan bir karanlığa dönüşüyordu.
devamı var