Kılavuzu para olana her kapı açıktır. shakespeare
Dünya Yükünün Hamalı
Dünya Yükünün Hamalı

Taşın Diyalektiği: Sisifos ve Yeraltı Adamı Üzerinden Nefs Mertebelerinin Marksist, Varoluşçu ve Psiko-Sosyal Bir Analizi

Yorum

Taşın Diyalektiği: Sisifos ve Yeraltı Adamı Üzerinden Nefs Mertebelerinin Marksist, Varoluşçu ve Psiko-Sosyal Bir Analizi

0

Yorum

2

Beğeni

0,0

Puan

231

Okunma

Taşın Diyalektiği: Sisifos ve Yeraltı Adamı Üzerinden Nefs Mertebelerinin Marksist, Varoluşçu ve Psiko-Sosyal Bir Analizi

Öz: Bu makale, Dostoyevski’nin "Yeraltından Notlar" ve Albert Camus’nün "Sisifos Söyleni" eserlerindeki merkezi karakterleri, İslam tasavvufundaki nefsin yedi mertebesi (Emmâre, Levvâme, Mülhime, Mutmainne, Râzıye, Mardiyye, Sâfiye) ile kesişen bir analize tabi tutmayı amaçlamaktadır. Çalışma, bu iki modern edebi figürün içsel çatışmalarını ve varoluşsal arayışlarını, yalnızca dini bir çerçevede değil, aynı zamanda Marksist (yabancılaşma, sınıf mücadelesi), psikolojik (bilinçdışı, benlik), sosyolojik (modernite, normlar) ve felsefi (varoluşçuluk, absürtizm) perspektiflerle incelemeyi hedeflemektedir. Temel argümanımız, Sisifos ve Yeraltı Adamı’nın, modern bireyin kapitalist toplumdaki yabancılaşmış halinin birer tezahürü olduğu; ancak bu yabancılaşmanın içerdiği diyalektik potansiyel sayesinde, bir "kendini-aşma" (transcendence) imkanı barındırdığıdır. Tasavvufi nefs mertebeleri, bu diyalektik sürecin evrensel ve içsel bir haritası olarak ele alınacak, böylece Doğu ve Batı düşünce gelenekleri arasında disiplinlerarası bir köprü kurulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Sisifos, Yeraltı Adamı, Nefs Mertebeleri, Marksizm, Varoluşçuluk, Absürtizm, Yabancılaşma, Diyalektik, Dostoyevski, Camus.

Giriş: İki Modern Mit ve Nefsin Arkeolojisi

İnsanın içsel yolculuğu, mitolojiden felsefeye, dini metinlerden edebiyata kadar tüm insanlık tarihinin temel temalarından biridir. Bu çalışma, bu kadim arayışı, modern dünyanın iki ikonik figürü üzerinden okumayı önermektedir: Albert Camus’nün "Sisifos Söyleni"nde yeniden yorumladığı, tanrılar tarafından anlamsız bir cezaya mahkum edilen mitolojik karakter Sisifos ve Fyodor Dostoyevski’nin "Yeraltından Notlar"ında karşımıza çıkan, adı bile olmayan, modern kent insanının bir karikatürü olan "Yeraltı Adamı".

Bu iki karakter, ilk bakışta farklı dünyalara aittir. Biri antik bir mit, diğeri 19. yüzyıl Petersburg’unun bürokratik labirentlerinden çıkmıştır. Ancak her ikisi de modern bireyin anlam arayışındaki çıkmazını, yabancılaşmasını ve içsel parçalanmışlığını temsil eder. Bu makale, bu temsiliyetin ardında yatan yapıyı anlamak için İslam tasavvufundaki "nefsin yedi mertebesi" kavramını bir analitik çerçeve olarak kullanacaktır. Nefs-i Emmâre’den (kötülüğü emreden nefis) Nefs-i Sâfiye’ye (arındırılmış nefis) uzanan bu yol haritası, bireyin benlikle olan ilişkisindeki aşamalı dönüşümü betimler.

Ancak buradaki amaç, dini bir modeli edebi metinlere mekanik bir şekilde uygulamak değildir. Aksine, nefs mertebeleri, Marksist yabancılaşma teorisi, Freudyen ve Lacanyen psikanaliz, varoluşçu felsefe ve sosyolojik modernite eleştirisi ile diyaloğa sokularak, daha zengin ve çok katmanlı bir anlama ulaşılacaktır. Temel sorularımız şunlardır:

Yeraltı Adamı hangi nefs mertebesinde takılıp kalmıştır ve bu durum, onun toplumsal ilişkilerini nasıl şekillendirir?

Camus’nün "başkaldıran" ve "mutlu" Sisifos’u, nefsin hangi mertebelerine bir geçişi simgeler?

Bu içsel dönüşüm süreci, kapitalist modernitenin yapısal koşullarından nasıl etkilenir ve bu koşullara nasıl meydan okuyabilir?

Bu soruları yanıtlamak için makale, önce teorik çerçeveyi kuracak, ardından her bir nefs mertebesini sırayla, ilgili karakterler ve felsefi akımlar ışığında derinlemesine inceleyecektir.

1. Teorik Çerçeve: Diyalektik Bir Senteze Doğru

1.1. Marksist Perspektif: Yabancılaşma ve Meta Fetişizmi

Karl Marx, kapitalist üretim ilişkilerinin insanı dört temel alanda yabancılaştırdığını ileri sürer: 1) Ürettiği üründen (emeğinin nesnesinden), 2) Üretim sürecinden (yaratıcı faaliyetinden), 3) Diğer insanlardan (toplumsal doğasından) ve 4) İnsani özünden (Marx, 1844 Elyazmaları). Sisifos’un taşı, bu yabancılaşmanın mükemmel bir metaforudur. Taş, onun emeğinin ürünüdür, ancak bu ürün üzerinde hiçbir kontrolü yoktur; sürekli tekrarlanan üretim faaliyeti anlamsızdır; tanrılar tarafından dayatılan bu ceza, onu diğer insanlardan ve kendi potansiyelinden koparır. Benzer şekilde, Yeraltı Adamı, 19. yüzyıl Rus bürokrasisinin küçük bir dişlisidir; emeği anlamsızdır, toplumsal ilişkileri rekabet, kıskançlık ve aşağılanma üzerine kuruludur. Marx’ın "meta fetişizmi" kavramı, burada Sisifos’un "taş fetişizmi"ne dönüşür: Anlamsız bir nesne (taş/yük), bireyin tüm varoluşunu belirler.

1.2. Psiko-Sosyal Perspektif: Bilinçdışı ve İktidar

Sigmund Freud, insan psişesini İd (altbenlik), Ego (benlik) ve Süperego (üstbenlik) olarak üçe ayırır. Nefs-i Emmâre, İd’in sınırsız arzularına denk düşerken, Süperego, toplumsal normların ve "kendini kınama"nın (Levvâme) içselleştirilmiş halidir. Jacques Lacan ise bu yapıyı "Gerçek", "İmgesel" ve "Sembolik" düzenler üzerinden yeniden okur. Yeraltı Adamı, tam anlamıyla Sembolik Düzen’e (dil, yasa, toplumsal normlar) uyum sağlayamamanın acısını yaşar. Onun "yeraltı", Gerçek’in travmatik alanı ile Sembolik’in reddedilişi arasındaki bir aralıktır. Michel Foucault’nun iktidar analizleri de burada devreye girer: Modern toplum, bireyleri "disiplin" mekanizmalarıyla (hapishane, okul, hastane, büro) normlara uygun hale getirir. Yeraltı Adamı, bu disipline edici iktidara karşı patolojik bir direniş sergiler.

1.3. Felsefi Perspektif: Absürt ve Başkaldırı

Varoluşçuluk, bireyin özgürlüğünü, sorumluluğunu ve "dünya-içinde-varlık" (Heidegger) oluşunu vurgular. Søren Kierkegaard’ın "korku ve titreme"si, Jean-Paul Sartre’ın "bulantı"sı, bu varoluşsal kaygının tezahürleridir. Camus için ise temel mesele "absürt"tür: İnsanın anlam arayışı ile bu arayışa kayıtsız kalan sessiz evren arasındaki uyumsuzluk. Sisifos, absürtün kahramanıdır. Cezasını kabul eder, ancak ona boyun eğmez. Taşı yuvarlama eylemini sahiplenerek, anlamsızlığa karşı bir başkaldırı gerçekleştirir. Bu başkaldırı, onu özgür kılar. Dostoyevski’nin karakteri ise başkaldırı ile boyun eğiş arasında bocalar; onun başkaldırısı daha çok "içe dönük" ve kendi kendini tüketen bir nitelik taşır.

1.4. Tasavvufi Perspektif: Nefs ve Fenâfillâh

Tasavvuf, nefsi (benlik/ego) arındırılması gereken bir enerji kaynağı olarak görür. Yedi mertebe, bir içsel olgunlaşma ve dönüşüm sürecidir:

Nefs-i Emmâre: İlkel benlik, haz ve arzuların esiri.

Nefs-i Levvâme: Vicdanın uyanışı, pişmanlık ve iç çatışma.

Nefs-i Mülhime: İlhamın gelmeye başlaması, iyi ile kötüyü ayırt etme yetisi.

Nefs-i Mutmainne: Huzur ve tatmin bulma, kaderle barışma.

Nefs-i Râzıye: Her şeyden razı olma, ilahi takdire teslimiyet.

Nefs-i Mardiyye: Allah’ın da kendisinden razı olduğu mertebe.

Nefs-i Sâfiye: Arınmış, olgunlaşmış, "kâmil" benlik (Fenâfillâh - Allah’ta yok olma).

Bu çerçeve, diğer teorik perspektiflerle birleştirildiğinde, Yeraltı Adamı ve Sisifos’un yolculuğu, yalnızca psikolojik veya felsefi bir olgu değil, aynı zamanda toplumsal koşullarla derinden bağlantılı bir "öznelik kurma" (subjectivation) mücadelesi olarak okunabilir.

2. Analiz: Yedi Mertebede İki Karakterin Diyalektiği

2.1. Birinci Makam: Nefs-i Emmâre – Kapitalist Arzuların Kölesi

Tasavvufi Tanım: Kişi, içgüdüleri ve sınırsız arzuları tarafından yönetilir. Aklı, arzularının hizmetçisidir. Hedonizm ve benmerkezcilik hakimdir.

Yeraltı Adamı: Karakter, açıkça Emmâre mertebesinin semptomlarını sergiler. "Ben hasta bir adamım... Kincim bir adamım. Çirkin bir adamım." diye başlar. Arzuları (toplumsal statü kazanma, aşk, intikam) onu yönlendirir, ancak bu arzuları tatmin etme kapasitesinden yoksundur. Lisa’ya olan davranışı, saf bir arzu ve onu aşağılama dürtüsünün karışımıdır. Toplumsal normları reddetmesine rağmen, aslında onlar tarafından tamamen tanımlanmıştır; statü ve güç arzusu, kapitalist/şehirli bireyin temel itkileridir.

Sisifos (Camus Öncesi): Mitolojik anlatıda, tanrıları aldatmaya çalışan, ölümü yenmeye çalışan biri olarak tasvir edilir. Bu, sınırsız bir benlik iddiasıdır (Emmâre). Cezası ise bu sınırsız benliğin, anlamsız ve tekrarlayan bir emek sürecine hapsedilmesidir. Bu, kapitalist sistemdeki bireyin trajedisidir: Sonsuz arzular, anlamsız işlerle beslenmeye çalışılır.

Marksist Okuma: Emmâre, meta fetişizminin bireyin içselleştirilmiş halidir. İnsan, sahip olma arzusunun (having) varlığına (being) üstün gelmesi sonucu yabancılaşır (Erich Fromm, "Sahip Olmak ya da Olmak").

2.2. İkinci Makam: Nefs-i Levvâme – Burjuva Vicdanının İşkencesi

Tasavvufi Tanım: Birey, yaptığı hataların farkına varır ve kendini kınar. İçsel bir çatışma ve pişmanlık hali vardır. Bu, bir uyanışın ilk kıvılcımıdır.

Yeraltı Adamı: Bu mertebe, onun doğal halidir. Kitabın neredeyse tamamı, kendini acımasızca kınayan, her eylemini ve düşüncesini sorgulayan bir monologdur. Subayı utandırmak için omzunu ittirir, sonra bunun için bin pişmanlık duyar. Lisa’ya yaptığı iğrenç davranışın ardından derin bir utanç hisseder. Ancak bu Levvâme hali, onu bir üst mertebeye taşımaz; bir kısır döngüye dönüşür. Sürekli kendini kınama, onu felç eder ve eylemsizliğe iter. Bu, Freudyen anlamda, aşırı katı bir Süperego’nun Ego’yu parçaladığı bir durumdur.

Sisifos: Taşı her tepeye çıkardığında ve aşağı yuvarlanışını izlediğinde, cezasının anlamsızlığını kavrar. Bu farkındalık, bir Levvâme anıdır. "Neden?" sorusu zihninde yankılanır. Bu, emekçinin, üretim sürecindeki konumunun anlamsızlığını fark etmesine benzer; bir sınıf bilincinin ilkel formu.

Psikanalitik Okuma: Levvâme, Süperego’nun İd üzerindeki baskısıdır. Yeraltı Adamı’nda bu baskı o kadar şiddetlidir ki, sağlıklı bir Ego gelişimini engeller. Bu, modern bireyin, toplumsal beklentiler karşısında yaşadığı "kronik suçluluk duygusu"nun bir yansımasıdır.

2.3. Üçüncü Makam: Nefs-i Mülhime – Absürtün İlhamı

Tasavvufi Tanım: İç çatışmalardan sonra, kalbe ilham gelmeye başlar. Birey, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt etme yetisi kazanır. Bu, bir aydınlanma öncesi "ayrım bilgisi"dir.

Yeraltı Adamı: Onun Mülhime anları, kısa süreliğine de olsa, keskin bir farkındalıkla parladığı anlardır. "İnsanın kendi özgür iradesiyle, kendi en iyi çıkarına aykırı davranabilmesi ne muazzam bir şeydir!" der. Bu, akıl ve fayda ilkesine (burjuva rasyonalitesine) karşı bir isyandır. Bu ilham, onun "bilinç" dediği şeyin ta kendisidir: Akıldışılığın, rasyonaliteye üstünlüğünü fark etmesi. Ancak bu ilhamı, yapıcı bir eyleme dönüştüremez; sadece daha derin bir çıkmazın kaynağı olur.

Sisifos (Camus’nün Yorumu): Camus’nün analizinin tam da burada başladığı söylenebilir. Sisifos, taşın anlamsızca yuvarlanışını seyrederken, "tüm o sessizliğin sesi"ni duyar. Bu, absürtün bilincine varmasıdır. Bu farkındalık (Mülhime), onun trajedisini dönüştürecek olan ilhamdır. Artık sadece bir kurban değildir; durumunun bilincinde olan bir varlıktır.

Felsefi Okuma: Bu mertebe, Kierkegaard’ın "iman sıçraması" veya Camus’nün "absürtü kabulü"nün eşiğidir. İlham, dışarıdan gelen bir vahiy değil, içsel bir uyanıştır; diyalektiğin sentez aşamasına geçiş için gerekli olan "tez" ve "antitez" çatışmasının ürünüdür.

2.4. Dördüncü Makam: Nefs-i Mutmainne – Başkaldırının Huzuru

Tasavvufi Tanım: Birey, iç huzura kavuşur. Ruh sükunet bulur. Kaderle barışık, kendinden emin bir haldedir.

Yeraltı Adamı: Bu mertebeye ulaşamaz. Onun yolculuğu, genellikle Levvâme ile Mülhime arasında gidip gelmekle sınırlı kalır. Mutmainne, onun için ulaşılmaz bir huzur durumudur.

Sisifos: Camus’nün "Sisifos’u mutlu olarak tasavvur etmek gerekir" dediği nokta burasıdır. Sisifos, absürtü kabul edip ona başkaldırdığında, artık cezasının kurbanı olmaktan çıkar. Taşı yuvarlama eylemini sahiplenir. Bu, bir anlam yaratma eylemidir. Artık "neden?" diye sormaz; çünkü eyleminin kendisi, anlamın kaynağı haline gelmiştir. Bu, Marksist anlamda, yabancılaşmış emekten, özgür ve yaratıcı bir faaliyete (praxis) doğru bir dönüşümün metaforudur. Taş, artık bir yük değil, başkaldırısının sembolüdür.

Sosyolojik Okuma: Mutmainne, modern bireyin, toplumsal normların ve anlamsız işlerin dayattığı "kaygı"dan (anxiety) kurtularak, "otantik" bir varoluş biçimi geliştirmesine benzetilebilir (Heidegger).

2.5. Beşinci ve Altıncı Makam: Râzıye ve Mardiyye – Diyalektik Sentez ve Özgürlük

Tasavvufi Tanım: Râzıye, kişinin kaderinden memnun olması; Mardiyye ise bu teslimiyetin karşılıklı (ilahi) bir onay almasıdır. Burada "istemem" ve "korkmam" hali hakimdir; yani maddi ödül (cennet) veya ceza (cehennem) için değil, eylemin özü için yaşanır.

Sisifos: Camus’nün Sisifos’u, bu mertebelerin seküler bir yorumu gibidir. O, artık tanrılardan bir ödül beklemez veya cezasından korkmaz. Eylemi, bir "aşk" işi haline gelir. "Evren artık onun için kısır ve verimsiz değildir. Taşın her bir mineral tanesi, o karanlık dağın her bir parçası, kendi başına bir dünyadır." Bu, derin bir diyalektik sentezdir: Tez (anlamsız ceza) ve antitez (başkaldırı), sentezde (kabul ve özgürlük) aşılır. Bu, sınıf bilinci geliştirmiş bir proleterin, emeğini, devrimci bir praxis’e dönüştürmesine benzer. Eylem, artık yabancılaşmış bir faaliyet değil, özgürleştirici bir süreçtir.

Yeraltı Adamı (Potansiyel): Yeraltı Adamı’nın karakteri, bu radikal teslimiyete kapalıdır. Onun başkaldırısı, hâlâ bir "öteki"ne (toplum) karşı tepkiseldir. Kendi yeraltı cehenneminde kavrulmadan, bir üst bilince ulaşamaz. Bu, burjuva aydınının devrimci praxis’ten kopuk, içe dönük isyanının trajedisidir.

2.6. Yedinci Makam: Nefs-i Sâfiye – Derviş Sisifos ve Kamil İnsan

Tasavvufi Tanım: Benlik tamamen arınmıştır. "Fenâfillâh" (Allah’ta yok olma) gerçekleşir. Artık taş yoktur, yük yoktur, "ben" yoktur; sadece "O" vardır. Eylemler, saf bir tezahürden ibarettir.

Sisifos: Bu, Camus’nün ötesine geçen bir yorumdur. Sisifos artık sadece "mutlu" değil, bir "derviş"tir. Taş, onun zikri haline gelmiştir. Her yuvarlayış, bir "Ya Rab" sesidir. Dağın yokuşu, onun miracıdır. Bu noktada, Marksist praxis ile tasavvufi fenâ hali arasında ilginç bir paralellik kurulabilir: Her ikisi de, bireyin kendi benliğini aşarak, daha büyük bir bütünlükle (sınıfsız toplum / ilahi olan) bütünleşmesini içerir. Bu, nihai özgürleşme halidir.

Yeraltı Adamı (Ütopya): Yeraltı Adamı için bu mertebe, ancak bir ütopya olarak tahayyül edilebilir. Eğer kendi karanlığının derinliklerine inme cesaretini bulsaydı, belki de "yeraltı" onun için bir zindan olmaktan çıkıp, "içindeki kandilin yandığı" bir aydınlanma mekanı haline gelebilirdi.

Sonuç: Özgürleşmenin Diyalektiği Olarak Nefs Terbiyesi

Bu çok disiplinli analiz, Sisifos ve Yeraltı Adamı’nın, modern insanın ruhsal durumuna dair birbirini tamamlayan iki teşhis olduğunu göstermiştir. Yeraltı Adamı, kapitalist modernitenin yarattığı yabancılaşmış, parçalanmış benliğin (Emmâre ve Levvâme arasında sıkışıp kalmış) trajik bir portresidir. Sisifos ise, bu yabancılaşmanın üstesinden gelmenin, anlamsızlığı anlamlı bir başkaldırıya dönüştürmenin imkanını işaret eder (Mülhime’den Sâfiye’ye uzanan yol).

Nefs mertebeleri, bu süreci anlamak için son derece güçlü bir harita sunar. Bu harita, yalnızca dini bir yolculuğu değil, aynı zamanda psikolojik iyileşmeyi, toplumsal eleştiriyi ve felsefi bir uyanışı da kapsar. Yeraltı Adamı’nın içine düştüğü kısır döngü, benliğin diyalektik olarak aşılamadığı (senteze ulaşılamadığı) durumlarda ne olacağını gösterir. Sisifos’un dönüşümü ise, diyalektiğin işleyişinin bir kanıtıdır: Çatışma (tez-antitez), bilinçlenme (Mülhime) yoluyla, bir aşılma (sentez: Mutmainne ve sonrası) ile sonuçlanabilir.

Bu sentez, nihayetinde, bireyin hem kendi içsel doğasıyla hem de içinde yaşadığı toplumsal koşullarla kurduğu ilişkiyi kökten dönüştürür. Sisifos’un taşı, artık bir meta değil, özgürleşme pratiğinin bir aracıdır. Yeraltı ise, kaçılacak bir karanlık değil, aydınlığa çıkış için inilmesi gereken bir maden ocağıdır. Bu çalışma, bu dönüşümün sadece bireysel bir mesele olmadığını, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik yapılarla derinden bağlantılı olduğunu ortaya koymuştur. Nefsi arındırma yolculuğu, aynı zamanda, yabancılaşmış emekten özgür praxis’e, atomize bireyden dayanışmacı bir topluma doğru bir geçişin de mikro-kozmik bir temsilidir.

Kaynakça

Camus, Albert. (1942). Sisifos Söyleni (Türkçe çev.: Tahsin Yücel). Can Yayınları.

Dostoyevski, Fyodor. (1864). Yeraltından Notlar (Türkçe çev.: Nihal Yalaza Taluy). İş Bankası Kültür Yayınları.

Marx, Karl. (1844). 1844 El Yazmaları (Türkçe çev.: Kenan Somer). Sol Yayınları.

Freud, Sigmund. (1923). The Ego and the Id. W. W. Norton & Company.

Lacan, Jacques. (1966). Écrits: The First Complete Edition in English. W. W. Norton & Company.

Foucault, Michel. (1975). Discipline and Punish: The Birth of the Prison. Vintage Books.

Kierkegaard, Søren. (1843). Fear and Trembling. Penguin Classics.

Sartre, Jean-Paul. (1938). Nausea. New Directions Publishing.

Heidegger, Martin. (1927). Being and Time. HarperPerennial Modern Thought.

Fromm, Erich. (1976). To Have or to Be?. Harper & Row.

El-Gazâlî, İmam. (11. yy). İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn. (Tasavvufi nefs mertebeleri için temel kaynak).

Nicholson, Reynold A. (1914). The Mystics of Islam. Routledge.

Lukács, Georg. (1923). History and Class Consciousness: Studies in Marxist Dialectics. MIT Press.

Paylaş:
2 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Taşın diyalektiği: sisifos ve yeraltı adamı üzerinden nefs mertebelerinin marksist, varoluşçu ve psiko-sosyal bir analizi Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Taşın diyalektiği: sisifos ve yeraltı adamı üzerinden nefs mertebelerinin marksist, varoluşçu ve psiko-sosyal bir analizi yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Taşın Diyalektiği: Sisifos ve Yeraltı Adamı Üzerinden Nefs Mertebelerinin Marksist, Varoluşçu ve Psiko-Sosyal Bir Analizi yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL