0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
129
Okunma
Tâbiînin Vicdanı – Saîd b. el-Müseyyeb: Fıkhın ve Sabır Aynası
Yazar: Murat Kerem
Bir Şehrin Sessiz Kalbi
Medine sabahı…
Ufukta, kızılın beyaza döndüğü o an.
Rüzgâr hurma yapraklarını okşuyor, taş sokaklarda su küpü taşıyan bir çocuğun ayak sesleri yankılanıyor.
Mescid-i Nebevî’nin kubbeleri, doğan güneşle birlikte parlıyor.
O sabah, avluda ağır adımlarla yürüyen bir siluet vardı. Elinde bir asa, gözlerinde nur…
Saîd b. el-Müseyyeb.
Yüzünde bir ömürlük tefekkürün çizgileri…
Ne bir sultan, ne de bir tüccar; ama öyle bir vakar ki, Medine halkı onu gördüğünde şöyle derdi:
“Şu adamı gördüğünüzde Hz. Ömer’i hatırlarsınız.”
Zira adaleti sessizdi; sükûtu bile ölçüydü.
Ve Mescid-i Nebevî, o günlerde sadece bir ibadetgâh değil, sabırla yoğrulmuş âlimlerin mektebiydi.
Saîd işte orada büyüdü: ilimle, vakar ile, sükûtla.
Ashabın Sofrasında Büyüyen Bir Çocuk
Hicrî 15 yılı… Medine.
Henüz çocuk denecek yaşta bir delikanlı, annesinin elinden tutmuş, Hz. Osman’ın ders halkasına gidiyor.
Küçük Saîd, hurma dallarından kalemler yontuyor; gözleri satırlarda, kalbi âyetlerde dolaşıyor.
Bir gün Hz. Osman ona bakıp gülümsedi:
— “Ey evladım, bu yaşta ilim peşinde misin?”
— “Efendim, Allah’ın kelâmını anlamak istiyorum.”
Hz. Osman ellerini kaldırıp dua etti:
“Allah seni ilimle diriltsin; ilimle ölenlerden eylesin.”
O dua, onun kaderinin istikametini çizdi.
Gençliğinde Hz. Ebû Hureyre’nin dizinin dibine oturdu.
Bir gün üstadı başını okşayıp şöyle dedi:
“Ey Saîd, sen ilmi ezberleyenlerden değil, yaşayanlardan olacaksın.” [2]
İbn Saʿd der ki:
“Saîd, sahâbeden otuz kişiden hadis dinlemiştir; en çok da Ebû Hureyre, Hz. Osman ve Hz. Âişe’den.” [1]
İşte bu yüzden onun ilmi, nübüvvet toprağının kokusunu taşırdı.
İlim ve Vakar
Bir öğle vakti…
Mescid-i Nebevî’nin içinde halkalar dolmuş, kandillerde zeytinyağı kokusu yayılmıştı.
Bir talebe sordu:
— “Üstadım, fıkıh nedir?”
Saîd başını kaldırmadan, elindeki hurma çekirdeğini parmaklarının arasında evirip çevirdi.
Sonra sükûnetle konuştu:
“Fıkıh, Allah korkusuyla bilenin kalbinde doğar; dille değil, nefisle yazılır.”
O an mesciddeki herkes sustu.
Yalnızca bir serçe, kubbeye çarpıp yeniden kondu.
Ve herkes aynı âyeti hatırladı:
“Allah’tan ancak âlimler korkar.” (Fâtır, 28)
Zehebî onun için der ki:
“Resûlullah’ın ashabından sonra Medine’nin en dirayetli, en faziletli âlimiydi.” [3]
İlmi, kitapta değil; ahlakta, sükûtta, vakar dolu duruşunda görünürdü.
Rivayet edilir ki, Mescid-i Nebevî’de ilk tekbiri hiç kaçırmadı. [4]
Bir Direnişin Sessizliği
Medine sokaklarında korku vardı.
Emevî valileri, halktan zorla biat topluyordu.
Bir gece, saraydan emir geldi:
“Saîd b. el-Müseyyeb biat etmedi!”
Ona çağrı gönderildi.
Valinin huzuruna çıktığında yüzünde ne korku ne hiddet vardı; sadece bir teslimiyet ışıltısı.
Vali, “Ya biat edersin ya da zincirlenirsin!” diye bağırdı.
Saîd mushafını kalbine bastı ve yavaşça söyledi:
“Ben zulme değil, hakikate biat ederim.”
O cümle odada yankılandı.
Zindana atıldığında ellerini göğe kaldırdı:
“Rabbim! Beni insanlardan değil, Senin razılığından sorumlu kıl.”
O gece askerler, zindandan yükselen ağlayışları duydu.
Ebû Nuʿaym şöyle der:
“Saîd’in sabrı sükûtundaydı; zalimler ona dokunmaktan korkardı, çünkü sessizliği sözden keskin idi.” [4]
Bir Nikâhın Hikmeti
Bir sabah, Medine’de yeni bir söylenti dolaştı:
Valinin oğlu, Saîd’in kızını istemişti.
Saîd reddetti.
Ve kızıyla talebelerinden yoksul bir genç arasında nikâh kıydı.
“Asalet ilimdedir, ziynet takvâdadır,” dedi.
Sarayın soğuk duvarlarına karşı, ilmin sıcak ocağını tercih etti.
Halk aylarca bunu konuştu:
“Saîd, bir kez daha sultanları değil, Allah’ı seçti.” [1][4]
Sabırla Yoğrulmuş Bir Kalp
Bir gün bir talebesi sordu:
— “Efendim, sabır nedir?”
Saîd gözlerini kapattı. Sanki geçmişteki bütün fırtınalar o sessizliğe sığdı.
Sonra dedi ki:
“Sabır, acıyı gizlemektir; çünkü şikâyet kadere itirazdır.”
İbn Hacer şöyle yazar:
“Saîd b. el-Müseyyeb, direnişiyle sükûtu birleştiren bir imamdı;
ilim onda vakar, vakar onda ibadet olmuştu.” [5]
Bir Âlimin Gölgesi
Yaşlandığında bile mescide bastonuyla gelirdi.
Bir sabah, bedeni titrerken bile ders halkasını bırakmadı.
Talebeleri yalvardı: “Efendim, istirahat edin.”
O tebessüm etti:
“Kalp hâlâ atıyorsa, ilim bitmemiştir.”
Bir gece rüyasında Ebû Hureyre’yi gördü. Üstadı ona gülümsüyordu:
“Sözün yankısı Medine’den taşacak, ey Saîd.”
Sabah olunca yüzünü yıkadı, abdest aldı, mescide gitti.
Aynı vakar, aynı tevazu… ama gözlerinde artık başka bir ışık vardı — sabırdan doğan nur.
Sükûtun Hikmeti
Saîd b. el-Müseyyeb yalnızca bir fakih değil, vicdanın dirilişiydi.
Konuştuğunda kalpler sükûna erer, sustuğunda kalpler onu dinlerdi.
Talebelerine veda ederken şöyle dedi:
“İlim sabırla olgunlaşır; sabır kalpte ibadete dönüşür; ibadet insanı hakikate taşır.”
Mecliste sessizlik çöktü; sonra gözyaşları döküldü.
Bir mütefekkir yüzyıllar sonra onu şöyle anlatacaktı:
“Bazı insanlar konuşarak iz bırakır; bazıları susarak çağları değiştirir.”
Saîd, işte o suskun devrimcilerden biriydi.
Ve Medine’nin rüzgârı hâlâ onun adını zikreder…
Ve Bir Hatırlatma…
Bir genç, bir gece rüyasında onu gördü.
Saîd mihrabın önünde oturuyordu; yüzünde huzur, elinde mushaf.
Genç heyecanla sordu:
— “Üstadım, ilim bitti mi?”
Saîd tebessüm etti:
“İlim bitmez evladım… çünkü sabır bitmedi.”
Rüya bitti ama kelâm kaldı:
Sabır, ilmin kalbidir; ilim, sabrın meyvesidir.
Ve o meyve, hâlâ ümmetin gönlünde yeşerir.
Kaynaklar
[1] İbn Sa‘d, Tabakâtü’l-Kübrâ, “Saîd b. el-Müseyyeb” tercemesi.
[2] İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe fî Ma‘rifeti’s-Sahâbe, “Saîd b. el-Müseyyeb” maddesi.
[3] Zehebî, Siyerü A‘lâmi’n-Nübelâ, “Saîd b. el-Müseyyeb” tercemesi.
[4] Ebû Nu‘aym el-İsfahânî, Hilyetü’l-Evliyâ ve Tabakâtü’l-Asfiyâ;, “Saîd b. el-Müseyyeb” bölümü.
[5] İbn Hacer el-Askalânî, Tehzîbü’t-Tehzîb, “Saîd b. el-Müseyyeb” maddesi.
5.0
100% (1)