0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
116
Okunma

Yırtık botların, sessiz çığlığı;
Bursa’nın o küçük mahallesinde, Gizem’in on bir yıllık kısacık ömrü, kış güneşi gibi ürkek ve solgundu. Kahverengi gözlerinde, yaşından büyük bir bilgelik ve her şeye rağmen sönmeyen bir yaşam sevinci parıldardı. Ancak bu sevinç, ayaklarını üşüten yırtık botun gerçeğiyle sürekli gölgeleniyordu.
Bir gün, o minicik bedeniyle, kamera karşısına geçti. Utanarak değil, haykırmak istercesine anlattı durumunu. Botlarının eskiliğini, soğuğu nasıl geçirdiğini... Bu, ne bir şikâyet, ne de bir istemeydi; bu, yoksulluğun çocuk dilinden edilmiş, tüm toplumu hedef alan sessiz bir çığlıktı. O an, Gizem sadece yırtık bot giyen bir çocuk değil, bu ülkedeki sağlam bir sosyal koruma sisteminin eksikliğini yüzümüze vuran bir ayna olmuştu.
İnsanlar duydu, izledi, sarsıldı. Birçok yardım eli uzandı. Ailesine destek olundu, botlar alındı. Bir süreliğine, o küçük eve umut ışığı sızmıştı. Gizem, belki de artık omuzlarındaki ağır yükün hafiflediğini düşünüyordu. Ablası İrem ile birlikte, en azından bir parça huzur bulmuşlardı.
Fakat kader, bu ailenin yakasını bırakmayacaktı.
Soğuk bir Kasım akşamı, banyonun buğulu camının ardında, iki kız kardeşi trajik bir son bekliyordu. Isınmak ve temizlenmek için girdikleri banyoda, sessiz ve görünmez bir tehlike sinsice yayılıyordu: Şofbenden sızan karbonmonoksit gazı.
Gözleri pırıl pırıl bakan 11 yaşındaki Gizem ve 12 yaşındaki ablası İrem, bu yoksullukla mücadele eden evdeki basit bir ihmalin, bir tesisat kusurunun kurbanı oldular.
Tüm ülke yasa boğuldu. Yırtık bot hikâyesiyle gündeme gelen bu çocukların, en temel güvenlik koşullarından yoksun bir evde hayatlarını kaybetmeleri, vicdanları derinden sarstı. Bu artık sadece bir aile trajedisi değil, "Ağlanacak halimize gülüyoruz" dedirten, sistemin vebali olan büyük bir toplumsal utançtı.
Gizem ve İrem, aramızdan ayrılırken, geride yalnızca gözyaşlarını değil; bir ülkenin çocuklarını koruma görevindeki eksiklerini, sosyal adaletsizlikleri ve yoksulluğun görünmez tehlikelerini bize hatırlatan acı bir miras bıraktılar.
Onların kısa ömrü, her çocuğun güvenli, sıcak ve umut dolu bir yuvada büyümeyi ne kadar hak ettiğini bize feryat edercesine haykırmaya devam ediyor.
...
"Sıcak makamlarında oturan valilerin kalıplarına tüküreyim" diyerek milleti gülücüklere boğmuştu.
Ruhları şad mekanları cennet olsun İnşaAllah