0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
90
Okunma
Ameliyathane, artık steril bir oda olmaktan çıkmış, kan ve çığlıkların yankılandığı bir savaş alanına dönmüştü.
Dr. Alaa’nın alnından süzülen ter damlaları, kanlı eldivenlerine karışıyordu. Elleri, göğsüne saplanan büyük bir metal parçayı çıkarmaya çalışırken hafifçe titriyordu. Bu titreme yorgunluktan değil, peş peşe gelen patlamaların yarattığı sarsıntıdan kaynaklanıyordu.
Hastanın yüzü, toz ve kurumuş kanla öyle kaplanmıştı ki yaşını tahmin etmek bile imkânsızdı.
Dr. Alaa derin bir nefes aldı.
“Klempli!” diye seslendi, sesi hem yorgun hem kararlıydı.
Hemşire, titreyen elleriyle aleti uzattı.
Dışarıdan gelen her yeni patlama, jeneratörün zayıf ışığını titretiyor, doktorun yüreğini her defasında ağzına getiriyordu.
O an, aklı onu yıllar öncesine, mezuniyet gününe götürdü. Hatırladığı cümle hâlâ kulaklarında çınlıyordu:
“
Hastalarımın sağlığını ve esenliğini her şeyin üstünde tutacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.”
O günkü coşku ve idealizm, bugün tarifsiz bir ağırlığa ve çaresizliğe dönüşmüştü.
Monitörden gelen düzenli bip sesleri aniden hızlandı, sonra düzensizleşti.
“Hipotansiyon! Hemen sıvı yükle, hızlı ol!” diye bağırdı.
Hemşirenin yanıtı, bir hançer gibi kalbine saplandı:
“Doktor, serum kalmadı. Son torbayı da bir önceki hastada kullandık.”
Alaa’nın elleri havada dondu kaldı. Çaresizce hastanın boynundaki nabzı kontrol etti. Zayıf atan damar birkaç saniye içinde tamamen sustu.
Monitörden gelen ses, uğursuz bir düz çizgiye dönüştü.
Dr. Alaa, ellerini yavaşça geri çekti. Önlüğünün cebinden, acil durumlar için sakladığı tek kullanımlık bir ağrı kesici iğneyi çıkardı.
Hiçbir işe yaramayacağını bile bile avucunun içinde sıktı. Cam kırıldı, elini kesti ama acıyı hissetmedi. Çünkü asıl acı, içini yakıyordu.
Hipokrat yemini, bir kez daha, imkânsızlıkların ve amansız şiddetin gölgesinde boğulmuştu.
Savaş, onu bir hayat kurtarıcısı olmaktan çıkarıp sadece ölüme kayıtsız bir tanık haline getirmişti. Yenilgi, en ağırından, bir doktorun ellerine bulaşmıştı.
Devam edecek
İsmail Gökkuş