0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
136
Okunma

Ilık bir ilkbahar rüzgarı önce başlamıştı esmeye.
Tan ağarırken tabiatı uyandırmaktaydı öten horozlar, kuşlar.. Güneş bir güzel doğmaktaydı serin gecenin sabahına. İlkbahar gelmişti Iğdır ovasına. Erken uyanan tertemiz havayı solumaktaydı oksijen dolu bahçelerde.
Yeşillikler boy atmaya başlamıştı çoktan. Kayısı ağaçları önce çiçek açmaktaydı. Sonra Leylaklar, şeftaliler, elmalar, kirazlar.. Tüm canlılar uyanmaktaydı.
Artık yeşillik gelmişse doğaya, çiçekler açmışsa, yerde yoncalar yeşermişse, yemlik, salmanca iki yaprak olmuşsa, en güzeli yarpuz su kanallarının kenarında boy atmaya başlamışsa her canlı nasibini almak için artık uyanmalı, harekete geçmeliydi.
Ağır ağır hareket etmeye başlamıştı uykucu kuşlar. Ekim mevsimiydi tarlalarda, çiftçiler gece gündüz demeden tarlalardaydı artık.
Tarlayı traktörler sürüyor, sürenler tohum serpiyor, ekenler sulama yapabilmek için suyun bırakılmasını sabırsızlıkla bekliyordu.
Ansızın bastıran bahar yağmuru bazen hazırlıksız yakalanan çiftçileri ıslatıyordu. Tarlalara yetmeyen bu yağmur su bekleyen çiftçileri iştahlandırıyordu. İri taneli yağmur düştüğü yere can veriyordu.
Suyu bekleyen tohum yağmur duasına çıkacak çiftçiler kadar beklenti içindeydi. Keşke bir saat kadar tarlalara yağmur yağsaydı.
Karşımızdaki Ağrı dağında, Tekelti dağında açacak çiçekler, böcekler, keklikler, tavşanlar, kuşlar, yılanlar, kertenkeleler, kekikler, bulaklar, tüm dağ sakinleri sulu yağmur tanelerinin yağmasına muhtaçtı.
Çok geçmeden Aras nehrinden akmaya başlayan salma sulama suyu kanalları doldurunca tüm çiftçiler tarlaları mekan tutarken, doya/doya su içen tohumların, böceklerin, kıştan uyanan yılanların, tarla farelerinin, onları avlayan leyleklerin keyfi yerindeydi.
Laleler (gelincik) tomurcuklanmış, sarı, beyaz, kırmızı, mor açan dağlar ise Mecnun sevgili Leyla misali yağacak bereket yağmurlarını sabırla beklemekteydi.
Yazın 40 derece sıcağında tarlayla mücadele eden bilekler, tahıl hasatını yaptıktan sonra meyve ambarı Iğdır’ın kayısıları, elmaları, şeftali, kiraz, kavun, karpuz, salatalık, domates, biberleri pazarlara hakim olmaya başladı.
Eylül, Ekim ayları kendini göstermeye başlamış, meyveleri tükenen ağaçların yapraklarının kırmızı renge dönüşüp sararmaya başladığı gözlenmekteydi.
Yılın güzel ayları göz açıp kapayıncaya kadar çoktan geçip gitmişti.
İnsan ömrü gibi o doğa harikası ayların nasıl hızla tükendiğini anlamak zordu.
Artık Sonbahar gözlenmekteydi, yaprakları sararıp dökülen ağaçlarda ve hazan olan gönüllerde.
Kış mevsiminden haz duymayan biri olarak, fakat yaşanması kaçınılmaz olan mevsimi beklerken “Sonbahar mısın ey gönlüm?” diye sormak geçti içimden. Dökülen ömür yapraklarını görüp, hüzünle dolunca.. Emir Şıktaş