0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
113
Okunma
Gerçekten yaşayabilmek, gerçekten kendini anlamaktan mı geçiyor?
Dünyanın beni anlamasını beklemiyorum.
İnsanların beni tanımasını da beklemiyorum; farklı gözler, farklı şeyler görür. Peki, tek bir gerçek ben varsa, kim bunu nasıl görebilir?
Her baktığında bir parça sen varsa, kendini çıkardığında geriye ne kalır?
Gerçek mi, yoksa bir hiç mi?
Beni nasıl gördüğün, beni değil
seni yansıtır, kendini görürsün aslında.
Ama tek bir gerçek ben varsa, kendini görmeden sadece beni görebilir misin?
Ben, ben mi olurum yoksa hiç mi olurum karşında?
Her yerde aslında kendini görmen, kendimi görmem bir lütuf mu, ceza mı, seçemiyorum.
Bilmiyorum ama kendimi çıkarınca, dünya sanki boş bir tuval; ne anlamı var?
Peki, herkesi çıkarınca ben kimim?
Aslında her şeyin büyüsünü kaybetmesinden korkuyorum.
Fark ediyor. Fark eder.
Benim nefesim, gözlerimden geçer; bu iki göz değil.
Kendi içimde yaşıyorum, yürüdüğüm sokak benden geçiyor, ayaklarım kayıyor, alışamıyorum kendime.
Gözlerim doluyor.
Kabullendim artık, kimseye hissettiklerimi anlatamayacağım.
Kelimelere dökemeyeceğim.
Anlaşılmayacağım belki, kendime bile alışamamışken.
O küçük anda, daha önce hiç görülmemiş bir rengi hissediyorum.
Adı yok ama yaşıyorum, hissediyorum.
Bir saniyeye sığmayacak hisler neden ağır ağır iliklerimde?
Alışamadım bu yabancılık her bir zerremde, ama gitme Zeynep
Seni seviyorum, böyle seviyorum.
Kimsenin haberinin olmamasını seviyorum.
Akşam karanlık bir yerde yağmurun altında, tek başına tüm her seyi iliklerine kadar hissetmeni seviyorum.
Kendimi gördüğümdan beri, tek başıma oturmak güzel.
Çok güzel.
İnsanların yanında eksilen, parçalanan benim için çok güzel.
Görülmediğim her yerde hep tektim aslında.
Hani o sığamadığım bakış açında taşan, benim için sen güzeldin; benim içimde güzeldin. Ama o sen hiç var olmadı... Ben de sende var olamadım zaten, yer yoktu. Sizde var olamadım. Belki hiç olmayacağım da.
Dünya kendine yabancı insanlarla doluyken, kim burayı evi olarak kabul edebilir?
Sadece bazı bakış açılarında yaşayanlar gerçekten “yaşıyorum” diyebilir mi?
Birbirimizde kendimizi görürken, neden birbirimizi tanıdığımızı söylüyoruz?
Aynadan ibaret olamayız, değil mi?
İnsanlardan kaçtım, yaşayamadığım her yerden kaçtım.
Ağaçlara, bulutlara, yıldızlara, yağmur damlalarına, kuşlara... İnsan dışında her şeye sığındım.
İnsan dışında her şey beni tanıdı, parçalamadan, küçültmeden sevdi.
Özür dilemeliyim kendimden; sığmaya çalıştığım için, baskalarında var olmaya çalıştığım için özür dilerim.
Sığmaya çalıştığım herkes şimdi dışarıda, artık yabancılar; özür dilerim, sizi olduğunuz gibi göremediğim için.
Artık olduğundan fazlası olarak görmemeliyim insanları;
tekrar ve tekrar yere çakılmaktansa, bazen bu gözlerimi söküp atmayı bilmeliyim.
Nefesimden geçen, yaşamamın nedeni olan bu gözlerim, evet bazen canımı yakıyor.
Ama ben bu gözlere âşığım.
Beni ben yapan her bir parçama âşığım; en çok da özüme yani bu dünyada ulaşabileceğim en güzel yere.
Ben hep hayran olacağım birini bulmalıydım; böyle dinerdi, her şey güzelleşirdi.
O kadar güzel bir ruh olmalı ki, dedim:
“…hiçbir şey fark etmeksizin her yerde, her an hayranı olayım; yalan olmasın bu sefer…”
Ama kendimden, yaradandan öteye gidemedim.
Başka kim vardı ki?
“Biz” ya başka ne vardı? Hiç. Hiçlik.
Tek başıma oturuyordum ama yalnız değildim. Özüm, bu denli beni yaşatırken,
sanki dünyayı bilip bana yolu gösterirmişcesine sarılırken,
yalnızım diyemem.
Artık onu duyan, gören benim.
Kâbus olduğunu bilmediğim güzel bir rüyadan uyanmışım sanki, gerçek daha ne kadar güzel olabilirdi ki?
Ya da yine bu gözlerim mi?
...
Güzel olmaktan başka çaresi yoktu.
Beyaz Kelebek
5.0
100% (1)