3
Yorum
4
Beğeni
1,0
Puan
404
Okunma
Türk Dil kurumuna göre mezhep, "dinî inançlar, ibadetler ve hukuki meseleler gibi konularda farklı yorumları ve uygulamaları olan bir inanç veya inanç sistemi topluluğunu ifade eder." Arapçada ze, ha, be harflerinden oluşan zehabe gitmek kökünden türemiş bir kelimedir. Başına mim harfi getirilerek gidilen yol, izlenen yol anlamında isimi fail olur, mezhep şeklinde kullanılır. Zehabe kelimesinin altın anlamı da bulunmaktadır. Çabuk elden giden anlamında altın için bu kelime kullanılmıştır. Bakara Suresinin 17. ayetinde islam dinin de önemli bir örnek olan "geceleyin ateş yakan kimse" örneği olarak bilinen Diyanet Mealine göre "Onların durumu, (geceleyin) ateş yakan kimsenin durumuna benzer: Ateş tam çevresini aydınlattığı sırada Allah ışıklarını yok ediverir de onları göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir." ayetinde geçmektedir. Ayrıca yusuf suresi 15. ayette, Furkan suresi 65. ayette, Nisa Suresi 133. ayette, Bakara Suresi 17. ayette geçmektedir. Bütün bu bilgiler ışığında anlaşılıyor ki, gidilen yol, tutulan görüş anlamında kullanılan bir kelime olup, hazreti peygamber döneminde ve kuranda dini bir ekol anlamına gelen "bir dinin, anlayış ve görüş ayrılıkları dolayısıyla ortaya çıkan, belirli kuralları, kendi içinde tutarlı inanç ve davranış bütünlüğü bulunan büyük kollarından her biri." anlamında kullanılmamıştır. Hazreti peygamber SAV döneminde mezhep kavramı da bulunmamaktadır. Ancak bu durum Kuran’ı Kerim de Mezhepler yok. O zaman mezheplerin delili yok. O zaman mezhep yok anlamına gelmez. Bu yönde hükmedilemez. Kuran’ı Kerimin anlamı, tefsiri, Kuran’ı Kerim den çıkarılan hükümler bizzat Hazreti Muhammed Mustafa As’ın kendisi tarafından ashabına anlatılmıştır. Ashab-ı Kiram Hazreti Muhammed Mustafa SAV’i sevenler, arkadaşları, etrafında toplanıp anlattıklarını dinleyenler ve uyanlar, onunla birlikte yaşayanlardır. İlk ayetin Hazreti Cebrail AS tarafından indirilmeye başlamasından sonra Hazreti Muhammed ve Ashabının 23 yıl süre de çeşitli olaylar yaşaması üzerine Allah Kelamı olan Kuranı Kerim ayet ayet, sure sure indirilmiştir. Bu birikim ezberlenerek o gün ki imkanlar çerçevesinde derilere, parşömenlere, yazılarak, ezberlenerek muhafaza edilmiştir. Ashabı Suffa isimini verdikleri bir grup tarafından mütala edilmiş, tekrar tekrar okunmuş, anlaşılması yönünde çok büyük bir gayret sarf edilmiştir. Bu Ashab-ı Suffa sahabelerinin sayı olarak 500’ e kadar çıktığı rivayet edilmiştir. Bu birikim zamanla daha geniş kitlelere daha uzak yerlere anlatılması ve karar verirken kullanılabilmesi gerekmiştir. İlk olarak bu türlü bir görevle Mekkelilere İslam’ın esaslarını anlatma görevi Muaz Bin CEBEL Ra’ a verilmiştir. Peygamber Efendimiz SAV Muaz Bin Cebele Mekke de dini konularda sana sorular sorulduğunda nasıl cevap vereceksin şeklinde sorduğunda, Önce Kuran ayetlerine Bakarım, Sonra sizin öğrettiklerinize bakarım, daha sonra bu ikisinde yoksa kendim aklıma göre bir hüküm veririm şeklinde bir yöntem söylemiştir. Hazreti Peygamber Efendimiz SAV bu yöntemi beğenmiş, uygun bulmuş ve onaylamıştır. Bu yöntem sebebi ile Hazreti Muhammed haricindeki diğer kişilerin islam’ı anlatması, sorulan soruları cevaplaması ve yeni gelişmeler karşısında hüküm verebilmesi, yeni hükümler verilirken Kuran ve Sünnette yer alan hususların korunabilmesi için bir method ortaya çıkmıştır. Muaz Bin Cebel Ra Mekke ve Yemen de bu görevi ifa etmiştir. Bu açıdan denilebilir ki Hazreti Muhammed’e bizzat ulaşılamadığı zamanlarda ve dönemlerde de islam’ın yaşanması, aslına uygun olarak anlatılması, temel hükümleri içerisinde yeni kararlar verilmesi zarureti bu yolu ortaya çıkarmıştır. Hazreti Muhammed Mustafa SAV insanlığın en üstünüdür. Kainat onun yüzü suyu hürmetine Allahu Teala’nın Hazreti Muhammed SAV i bütün insanlığa göstermek istemesi dolayısıyla yaratılmıştır. İnsan neslinin Allah’a en yakın kulu ve en üstün en mübarek en hayırlısıdır. 2. derece de onunla arkadaşlık etmiş olan onu yüz yüze görmüş olan birlikte yemek yemiş, sohbet etmiş, namaz kılmış, hutbesini dinlemiş, bir işte çalışmış, bir savaşa savunmaya katılmış olan sahabelerdir. İslam’ın emir ve yasaklarını tüm dünya ya duyurmak için bu topluluk o dönemde ellerinden geleni yapmış ve Mekke ve Medine’den başlayarak Yemen ve daha sonra dünyanın dört bir yanına yayılmışlardır. Hazreti Muhammed’in vefatından sonra Miladi: 699 - 767 Hicri: 79 - 150 yılları arasında Irak Kufe de İmamı Azam Ebu Hanife Hazretleri doğmuş ve bu yıllar arasında yaşamıştır. Asıl adı Numan bin Sabit bin Zuta bin Mah tır. İmam Azam Ebû Hanife’nin asıl hocası, Hammad b. Ebî Süleyman, onun hocaları, İbrahim en-Nehaî, Amir b. Şerahil eş-Şa’bî ’dir. Ebû Hanife’nin hocası Hammad ile onun hocaları Ali b. Ebî Talib (r.a.) ve Abdullah b. Mesud (r.a.)’a dayanmaktadır. Bu iki sahabinin de hocaları şüphesiz Peygamberimiz Hz. Muhammmed (s.a.s.)’dir. Bu şekilde bir silsile ile İmamı Azam Ebu hanife hazretlerinin 4000 hocadan ders aldığı, Sarf, nahiv, fıkıh, kelam, tefsir, hadis, edebiyat, tefsir, şiir alanlarında dersler aldığı bilinmektedir.
Kendisine sorulan sorulara verdiği cevaplar, hayatı boyunca ilim faaliyetleri ile geçirmesi, yetiştirdiği talebeleri ile Hazreti peygamberden sonra sahabeler, tabiin, tebei tabiin, sahabeleri görenler, sahabeleri görenleri görenler silsilesinin içerinde yer almış ve İslami meselelerin konuşulması, soruların cevaplandırılması dini bilgilerin hayata geçirilmesi konusunda çok büyük hizmetler etmiştir. Öğrencileri arasında İmam Ebû Yusuf (113-182 / 731-798) , Muhammed b. Hasan Şeybâni (132-189 / 749-804), Züfer b. Hüzeyl (110-158 / 728-775), Hasan b. Ziyad Lü’Lüi (116-204 / 734-819), Vekî b. el-Cerrâh (129-197 / 746-812), Ebû Mutî el-Behlî (195/ 814), Ebû Mukatil Hafs b. Selm es-Semerkandi (208/823) gibi kendisi kadar cevher kendisi kadar zeki kendisi kadar gayretli insanlar yetişmiştir. Böylece bir mezhep kurayım düşüncesi ile yola çıkmadığı halde islama faydalı ilimleri, metodları, söylemleri, bir yola bir ekole ve ciddi bir birikime dönüşmüştür. İslam sadece teorik bilgiden ibaret olmayıp, nerede ne yapılması gerektiği gibi konularda ameller de bu bilgi hayata geçirilmektedir. İşte İmamı Azam Ebu Hanife Hazretleri Hazreti Peygamber ve Ashabından sonra Kuran’ı Kerimden süzülen nur ile hazreti peygamber ASV nin sünnetine uygun olarak bunların içinde bulunmayan konularda kaynakları toplayıp okuyup anlayıp karşılaştırma yapmak suretiyle bir mukayese ve hüküm çıkarma işini sistemli hale getirmiştir. İslam dinine mensup bütün insanlar çok yüksek eğitimli olmayıp içlerinde çok az eğitimli okuma yazma bilmeyen, dağlar da köylerde geceleyin odun toplayan, az kaynaklarla geçimini devam ettiren ancak Allah’ın varlığı ve birliği konusunda hidayete ermiş öğrenmek isteyen kadın ve erkek bir çok kimse bulunmaktadır. İşte bu kişilerin dini yaşayabilmeleri, akıllarına takılan sorular, karşılaştıkları zorluklarda nasıl hareket edecekleri gibi hususlar bir imama tabi olmak bir rehberin önderin izinden gitmek kimi zaman özüne vakıf olmasa da kalben inanmak ve taklid ile uymak ile gerçekleşmektedir. İslam dini cemaat dinidir. Topluluk dinidir. Okuma yazma bilmeyen müslümanlar dinin dışına itilmemiştir. En iyi eğitimli, en takvalı rehberler imamlar bu kitleye önderlik rehberlik ederek bu hayat yolculuğunu tamamlamalarını sağlar. Bu açıdan ilim tahsil edile edile, sorulan sorulara cevaplar verile verile, okuyup araştırıla araştırıla, problemler çözüle çözüle anlaşılan açıklık kazanan konular bu gün bir yol haline gelmiş Mezhepler İslam’da çok büyük bir lütuf ve rahmettir. Hiç bir şekilde tenakuz ve çelişki değildir. Mezheplerin terk edilebilmesi kaldırılabilmesi mümkün değildir. Mezheplerin bir tenakuz ve çelişki olarak kabul edilmesi, Birbirini yalanladığı, Birbirini ortadan kaldırdığını iddia edebilmek mümkün değildir. Mezheplerde bu süreç ile Allah’u Tealanın tecelli ettirmesi sonucu yaşandığı ve hayata geçtiğinden dolayı eleştirilmesi, eksik ve gedik kabul edilmesi, şöyle olsaydı, böyle yapılsaydı şeklinde ele alınabilmesi mümkün değildir. Bu büyük insanlara Mezhep imamlarına talebelerine uyanlara çok büyük bir vefa borcumuz bulunmaktadır. Mezhepler Allahü Tealanın rahmet ve bereketinin Lütuf ve ihsanlarının bir neticesidir. Kolaylıktır. Okuma yazma bilen bilmeyen küçük büyük çok geniş bir kitleyi İslamın içinde ibadetleri kabul edilen ve nasıl davranacağı konusunda bilen, müslümanlığı, şahitliği, hukuku kabul edilen, onurlu şerefli bireyler olarak ve müslümanların topluluk olarak, mümtaz bir topluluk olarak var olmasını sağlamaktadır. İslamın Özünden nurundan kaynaklanan ve hazreti Muhammed Mustafa SAV in Cennette Kevser Havuzunun başında toplanmamızı sağlayacak, kevseri kuraniden süzülen büyük bir nehrin kolları gibidir. Dört Büyük mezhebin herhangi birine uyan tutunan İslamın en büyük şereflerine En Büyük Mükafatlarına, kusurları olsa bile ulaşacaktır. Hazreti Muhammed Mustafa SAV in en yüksek dereceleri arasında bulunan Kevser Havuzunun başında etrafın da yer alacaktır.
1.0
100% (1)