0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
125
Okunma
Güneş, denizin üzerinde altın sarısı bir yol bırakmıştı. Akşamüstüne yaklaşırken kumsalın ince kumları hâlâ sıcaktı, denizin tuzlu kokusuysa rüzgârla beraber saçlara karışıyordu. Tatil beldesinin kalabalığından biraz uzaklaşıp tenha bir koya gelmişlerdi. İkisi de sessizliği seviyor, sadece dalgaların sahile vuruşunu dinlemek istiyordu.
Elif, elindeki ince şalı omzuna sıkıca sardı. “Ne tuhaf,” dedi, “bazen böyle anlarda zamanın durduğunu hissediyorum.”
Mert, yanına oturmuş, çıplak ayaklarını kuma gömmüş halde ona baktı. “Duruyor belki de,” diye karşılık verdi. “Biz fark etmediğimizde en güzel anlar akıp gidiyor.”
Onların hikâyesi birkaç ay öncesine dayanıyordu. Bir şehir karmaşasında, tesadüfen aynı kafede oturmuş, aynı kitabı okurken yolları kesişmişti. Kısa sohbetler uzun buluşmalara dönüşmüş, şimdi de ilk tatillerine çıkmışlardı. Kumsal, bu genç ilişkinin hem ilk sınavı hem de en güzel hatırası olacaktı.
Bir ara sessizlik oldu. Güneş, denizin içine doğru ağır ağır süzülüyordu. Elif, Mert’in yüzüne baktığında, gözlerinin ışığa takılıp parladığını gördü. İçinden geçenleri söylemekten çekinse de dudaklarından döküldü:
“Biliyor musun, bu anın hep kalmasını isterdim. Sen, ben ve deniz.”
Mert hafifçe gülümsedi. Avuçlarını kumlara bastırıp biraz yaklaştı. “Anı kalıcı yapmak bizim elimizde,” dedi. Sonra elini uzatıp Elif’in parmaklarını tuttu. O anda dalgaların sesi bile geri çekilmiş, yalnızca kalplerinin atışı duyulur olmuştu.
Gecenin ilerleyen saatlerinde, kumsalda bir ateş yaktılar. Alevlerin etrafında oturup geçmişlerini anlattılar. Çocukluk anıları, yarım kalan hayaller, korkular ve gizli umutlar… Her şey ortaya dökülüyor, her cümleyle biraz daha yakınlaşıyorlardı. Gökyüzünde yıldızlar, sanki onları dinliyordu.
Elif başını Mert’in omzuna yasladı. “Seninle konuşmak kolay,” dedi fısıltıyla. “İçimden geçenleri saklamam gerekmiyor.”
Mert, onun saçlarına düşen bir kum tanesini nazikçe aldı. “Çünkü seni anlamak istiyorum,” dedi. “Ve anlamak, bazen sevmekten bile daha kıymetli.”
O gece, kumsalda attıkları kahkahalar, yıldızların altında söyledikleri şarkılar, dalgaların kıyıya bıraktığı köpükler arasında kayboldu. Fakat kalplerinde yepyeni bir hikâyenin ilk satırları yazılmıştı. Tatil bitecek, şehir hayatı başlayacak, belki kavga edecek, belki uzak düşeceklerdi. Ama bu kumsal, ikisi için de hep aynı kalacaktı: Zamanın durduğu, kalplerin aynı ritimde çarptığı bir yaz akşamı.
Ve sabah olduğunda, güneş yeniden doğarken, Elif bir deniz kabuğu bulup Mert’in avucuna bıraktı. “Hatırlaman için,” dedi.
Mert kabuğu dudaklarına götürüp hafifçe öptü. “Ben zaten unutamam,” dedi.
Kumsalda başlayan bu tatil, ikisi için bir yolculuğun ilk durağı olmuştu. Ve o yolculuk, artık sadece kumların, denizin ve gökyüzünün değil; iki kalbin ortak hafızasında saklanacaktı.
Kamil Erbil
5.0
100% (1)